Nesillerin Dansı: Ebeveynlikte Aktarımlar ve Koçluk

Admin tarafından tarihinde yayınlandı

Özlem Aktaş

Eğitimci, ICF Onaylı Profesyonel Koç

“Ayrışma yetisi güçlü bir birey, başkalarının beklentileriyle örtüşmeye veya beklentilere direnmeye çalışmaz. Kendisinin ve başkalarının duygularını açık yüreklilikle kabul ederek, duygularını bastırmadan, sakince ve sağlıklı şekilde tepki verir.”

İnsan varlığını sürdürebilmek için aile ve toplum ile güçlü duygusal bağlara ihtiyaç duyan sosyal bir canlıdır. Bu bağlar aslında nörolojik ve kimyasal yaratılışımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Doğduğumuz ândan itibaren başkaları ile etkileşime girdiğimizde bedenlerimizde meydana gelen çarpıcı fizyolojik değişimler bunun kanıtıdır.

Harvard Üniversitesi Nörobilimcileri, Romanya’da Çavuşesko rejimi sırasında kurulmuş olan ve dehşet verici ihmallerin yaşandığı Çocuk Yetiştirme Kurumları’nda büyümüş olan yetimlerin “kortizol-stres yanıtı” seviyelerini incelemiştir. Bakıcı başına 20 çocuk düştüğü için en temel bakım dışında bu çocuklara fiziksel ve duygusal olarak nadiren temas edilmiştir. Çocuklarda, terk edilmiş primatların tipik kendi kendine sarılma hareketleri ve depresif tutumlar gözlenmiştir. Yapılan tükürük testlerinde ise kortizol seviyeleri anormal düzeyde yüksek çıkmıştır.

Bu acıklı hikayede de gördüğümüz üzere bakım veren ebeveynler çocuklarının henüz olgunlaşmamış duygusal sistemlerinin biyolojik düzenleyicileridir; çünkü çocukların biyolojik öz düzenleme kapasiteleri neredeyse hiç yoktur, iç biyolojik durumları – nabız, hormon seviyeleri, sinir sistemi aktivitesi – tamamen kendilerine bakan büyüklerle ilişkilerine dayanmaktadır. Sevgi, korku, öfke gibi temel duygular ebeveyn ve diğer insanlarla ilişkilerini düzenlerken, kendi özünün korunmasına da hizmet eder. Yaşanacak psikolojik bir stres çocuğun iç biyolojik dengesinde de çalkantıya neden olacaktır. Dolayısıyla ebeveyn sevgisi, ilgisi sadece sıcak ve hoş bir duygu deneyimi değil, sağlıklı fizyolojik ve psikolojik gelişim için olmazsa olmaz bir biyolojik gerekliliktir.

Burada aile sistemleri teorisindeki temel kavramlardan olan “ayrışma”nın önemi ortaya çıkmaktadır; yani başkaları ile duygusal temas halinde olurken kendi duygusal işleyişinde özerk olabilmek. Ayrışma yetisi güçlü bir birey, başkalarının beklentileriyle örtüşmeye veya beklentilere direnmeye çalışmaz. Kendisinin ve başkalarının duygularını açık yüreklilikle kabul ederek, duygularını bastırmadan, sakince ve sağlıklı şekilde tepki verir. Ayrışma yetisi zayıf bireyler ise ilişkilerinde duygusal sınır koyamaz, düşünceleri sürekli duyguları tarafından tetiklenir, yani başkalarından aşırı derecede etkilenen bağımlı ve kaygılı kişilerdir. Evliliği bitirme kararı karşısında, kendisine “hayır” denildiğinde, reddedildiğini düşündüğünde kişide oluşan öfke, kaygı, duygusal çöküş, hatta ileri düzeyde şiddet de ayrışma yetisi zayıflığını göstermektedir.

İnsanlığın varoluşsal sürecinde yaşa uygun yavaş yavaş güvenlik ihtiyacından-özerkliğe, bağlılıktan-bireyselliğe geçişin gerçekleşmesi gerekir. Özerkliği baltalayan her şey aynı zamanda bir “stres kaynağı”dır. Özerk ve öz denetimi yüksek insanlar toplum içerisinde sağlıklı ilişkiler kurabilen ve aynı zamanda özerk ve öz denetimli çocuklar yetiştirebilen insanlardır.

Harvard Üniversitesi lisans öğrencileri ile ebeveyn ilişkileri üzerine mülakatlar yapılmış. Mülakatta olumsuz ebeveyn ilişkileri yönünde görüş bildiren çocukların 35 sene sonra %90’ının hasta olduğu görülmüştür. Bu ve benzeri bir çok çalışmadan “Sevilme hissiyle ilgili basit ve doğrudan oranlar sağlık durumuyla hayli ilişkilidir.”* sonucuna varılmıştır.

Ebeveynlik biçimine bağlı olarak hastalık ilişkisi ele alındığında suçlama ya da ebeveynin daha çok veya daha az sevmesinden bahsetmiyoruz; çocukların kabul, onaylanma ve takdir ihtiyaçları karşısında ebeveynin çocuğa koşulsuz kabul hissini iletememesinden ve sevgisinin kendi kişiliğinden süzülerek aktarımından bahsediyoruz. Ebeveynlik fizyolojik bir gelişim olup, beynin limbik devrelerinin çocuklukta nasıl programlandığı, duygusal ve bağlanma devrelerinin nasıl kurulduğu meselesidir. Ve aynı durum çocuğun strese yanıt verme aygıtının gelişiminde de geçerlidir. Dolayısıyla ebeveynlik bir nesiller dansıdır ve bir nesli etkileyen ancak tam olarak çözülememiş her şey bir sonraki nesle geçecektir.

Peki sağlıklı bireyler ve sağlıklı nesiller yetiştirmek adına ebeveynlikteki bu olumsuz aktarımı sonlandırmak nasıl mümkün olabilir? Bunun yolu öncelikle kişinin kendindeki kalıpları görmesi, bu kalıpların hangi durumlarda nasıl işlediğini fark etmesi ve bununla birlikte dönüşüm ve değişim için hayatını yapılandırarak ihtiyacı olan adımları atabilmesi ile mümkündür.

İşte bu noktada KOÇ kişinin kendisiyle ilgili farkındalık oluşturması, değer ve inanç kalıplarını fark etmesi, özünü bularak bu farkındalıkla birlikte hayatını yapılandırmasına eşlik eder.

Eğitimci ICF Onaylı Profesyonel Koç

ÖZLEM AKTAŞ,

Eğitimci, ICF Onaylı Profesyonel Koç



0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir