Kır Zincirini
Selma Çalışkan
Yaşam Koçu, Kişisel Gelişim Uzmanı
“Şunu hatırlayalım ki ifade bulmayan, bilince gelmeyen her şey kendini tekrarlamaya mecburdur. Bilinç altımızdaki karanlık mağaralara girip, kilitli sandıkları açmadığımız müddetçe içinden çıkamadığımız döngülerimizi “talihsizlik” olarak nitelemeye mahkumuz.”
“Dedesi erik yemiş torununun dişi kamaş mış” derken yaptıklarımızın soyumuza olan etkisine ne güzel vurgu yapmış atalarımız.
Mark Wolynn “Seninle Başlamadı” kitabında “Ailemizin hikayesi, bizim hikayemizdir. Hoşunuza gitsin veya gitmesin, bu bizim içimizdedir, bize aittir...” derken ömür köprümüzde bizi sekteye uğratan, önümüze koyulan setlerin çoğunun atalarımız tarafından kurulan aşılması gereken bariyerler olabileceğine dikkat çekerek dönüştürmemiz gereken noktalar olduğuna işaret etmektedir.
Atalarımızın yaşadığı ağır kader ve travmalar bizlere kadar intikal edip, yaşam döngümüzde olumsuzluklar deneyimlememize neden olabiliyor.
Peki neden? Çünkü görülmek istiyor. Fark edilmek, yarım kalmışlıklardan sıyrılmak istiyor. Özgürleşmek istiyor.
Şunu hatırlayalım ki ifade bulmayan, bilince gelmeyen her şey kendini tekrarlamaya mecburdur. Bilinç altımızdaki karanlık mağaralara girip, kilitli sandıkları açmadığımız müddetçe içinden çıkamadığımız döngülerimizi “talihsizlik” olarak nitelemeye mahkumuz.
Bilinçaltımızı etkileyen DNA mız yani “bilgi bankamız” aracılığıyla genetik ve epigenetik hiçbir bilginin kaybolmadığı, nesilden nesile, toplumdan topluma aktarıldığı bilincine varabildik mi?
Evet, atalarımız savaşlar görmüş, göçler yaşamış, yokluklar çekmiş. Yeri gelmiş farklı etnik kökenlerle harmanlanmış, farklı kültürlerle yoğrulmuş. Başka milletlerin zulmüne uğramış, topraklarından sürülmüş olabilir. Evet, bunlar yaşanmış ve geçmişte kalmış ama asla unutulmamış. Atalarımızın bu döngüleri farklı şekillerde yansımış, karabasan gibi çökmüş hayatımıza.
Peki bizler ne yaptık “Kahpe felek” diye iç geçirip boyun eğmek yerine kafayı kaldırıp Neden? diye sorgulama yoluna girebildik mi?
Dünyaya sıfır noktasında gelirken annemiz ve babamız aracılığıyla Atalarımızın hangi etkilerini üzerimize aldığımızı, hangi yüklerin hamalı olduğumuzu ve hangi inançları yaşamımıza entegre ettiğimizi hiç düşündük mü?
Borç altında yaşarken, kim bilir hangi dedemizin borç yükünü yüklenip “senin yerine ben” diyerek haddimizi aştığımızı fark edebildik mi?.
Ya da “eksik etek” diye hor görülen hangi ninemizin acısını yüreğimizde hissedip, onunla kendimizi özdeşleştirerek, cinsiyetimizden utanıp kendimizi değersizlik duygusu içinde kıvranırken görebildik mi?.
Belki dışlanmışız anlam veremediğimiz bir şekilde, etnik kökeninden dolayı yok sayılan bir atanın kaderine sadık olduğumuz için ama biz bunu algılayabildik mi?
Hangi uğradığı ihaneti hazmedemeyen atamızın gözyaşını sahiplenip, öfke ateşi ile yanarak intikam hırsıyla dolu bir ömür geçirip de midemizi, ciğerlerimizi yıprattık, kim bilir?
Hangi büyük dedemizin yolundan giderek derbeder bir hayat yaşadık da, düzenli bir ilişki kuramadık?
Hangi atamızın yaptığı hatanın bedelini hayata tutunamayarak bizler ödedik. Bilmeden, fark etmeden hangi kısır döngülerin girdabında debelenip durduk. En son ne zaman gözyaşlarımız içinde boğulurken “imdat” çığlıklarımızı duyuramadık da, tüm yaşadıklarımıza “kader” deyip sustuk?
Söyle ne zaman? Ve daha ne kadar bu gaflet uykusunda kabus dolu gecelere uyanacağız.
Evet ebeveynlerimizi değiştiremeyiz, atalarımızın kaderini değiştiremeyiz ancak onları ve kaderlerini görerek ve kabul ederek, onları algılayış biçimlerimizi değiştirerek bizdeki olumsuz etkilerini dönüştürerek zincirin halkasını kırabiliriz. Yeter ki yüzleşmeye hazır olalım. Yeter ki bilinçaltımızın derinliklerindeki o karanlık mağaraya girme cesaretini gösterebilelim. Sen hazır ol yeter ki, bunun için birçok yöntem var. Alman terapist Bert Hellinger tarafından geliştirilen ve dünyaya yayılan “Aile dizimi” de bunlardan biri.
Haydi al kabul et!
Sen başla!
Sen yap !
Zincirin ilk halkasını kıran sen ol.!
Şimdi değilse ne zaman?
Belkide hayatının en kazançlı deneyimini yaşayarak, hayatının en büyük sırrını keşfedeceksin ve yaşamını dönüştüreceksin.
Değmez mi bu adımı atmaya?
At gözlüğü ile daha ne kadar bakacaksın hayata? Sana ait olmayan bir döngüyü daha kimin için, hangi atan için sırtlanacaksın omuzlarına?
Düşün!
Yaşayacağın bir deneyimle,
Nereden ve neden geldiğine anlam veremediğin problemini oluşturan kaynak ve faktörler izleyicisi olduğun bir ortamda temsilciler aracılığıyla gözlerinin önüne serilse, o karanlık mağaralara girilse, aydınlansa ve farkındalığına sunulsa nasıl olurdu sence?
Bence çok güzel olurdu.
Çünkü bu çalışmalar ile beraber düğümler çözülüp, gerçekler bilince düşüyor ve bilince düşmesi ile beraber çözülmeler başlayıp şifa yolu açılıyor.
Kim bilir Joseph Campbell in dediği gibi “Aradığınız hazine, belki de girmekten korktuğunuz o mağarada saklıdır” korkma, gir ve gerçeklerle yüzleş. Atalarının kaderini taşımak zorunda değilsin. Hatırla,O “kader” onlara aitti. O onların yaşam hikayesiydi. Yaşandı ve bitti.
Sen onlar gibi yapmak zorunda değilsin. Sen farklı yapabilirsin. Sen kendi hikayeni yazabilirsin.
Onların ağır yüklerini onlara bırak, kendi kaderinin yoluna git, kendini ve gelecek neslini prangalar dan kurtarıp özgürleşmek için, şimdi şu an tam zamanı.
Haydi!
KIR ZİNCİRLERİNİ
Gelin şimdi hep beraber, başta ebeveynlerimiz olmak üzere tüm atalarımızı sevgi ile kabul edelim, onları onurlandıralım ve onlardan sevgi, güç ve bolluk bereket enerjisini alıp yolumuza devam edelim.
Ve tabi ki kendimizi hatırlayalım
Dünya deneyimlerimizde yaşadığımız zorlukların nedenini fark etmediğimiz her şey İçin önce ; Kendimizden bir ÖZ’ür dileyelim.
Yaşadığım zorlukların nedenini daha önce fark etmediğim için Kendimden;
Özür dilerim
Lütfen beni affet
Seni seviyorum ve gösterdiğin dirayet için
Teşekkür ediyorum.
Selma Çalışkan
Yaşam Koçu, Kişisel Gelişim Uzmanı