Adam Olacak Çocukları Yetiştirirken
Filiz Yurttaşer
MYK Belgeli Profesyonel Yaşam Koçu, CharacterIX Kişilik Envanteri Danışmanı
“Anne–baba olarak çocuğu korumacı olarak yetiştirip, çocuk adına herşeyi düşünüp, her kararı alınca çocuğun herhangi bir konu için düşünmesi, fikir üretmesi, çözüm bulmasına gerek kalmayacağından bu yetileri de doğaldır ki, gelişmeyecektir”
Hemen hepimiz kendi ailemizden öğrendiklerimizle iyi bir insan olma yolunda çaba sarfediyor farkındalığımız artıkça doğru bildiğimiz yanlışları düzeltmek için epey emek veriyoruz. Farkında mısınız bilmem ama en eğitimlimiz bile bir çocuk yetiştirirken “günü kurtarmak, onun adına iyi kararlar vermek” üzere onlarca yanlış yapıyor. Çocuk ergen ve yetişkin olduğunda ise şeklini, kıvamını kendilerinin verdikleri ve pişince beğenmedikleri hamuru iyileştirmek için anne – babalar enerji, zaman ve bütçe harcıyorlar.
En masum örnek: Varsayalım ergen için bir öğrenci koçluk hizmeti aldıracaklar. Siz, koç olarak kimya görüşmesini (öngörüşme – tanışma – bilgilendirme) gerçekleştirdiniz ve ebebeynler ile hizmete konu çocuğun da imzasının alınacağı bir sözleşme gönderdiniz. Prensipte gönderdiğiniz sözleşmeyi tüm tarafların yani öğrenci koçluğu aldıran sponsor ebebveynler ve hizmet alan çocuğun imzalamasını beklersiniz, değil mi? Genelde bu böyle sonuçlanmayabilir. Neden? Çünkü, ebeveynlerden biri inisiyatifi alıp, ergene sormadan onun adına bir imza çakarak sözleşmeyi biz koça gönderir ve işlemi kendince en iyi şekilde sonuçlandırır. İlerleyen zamanlarda prosedür tamamlansın ve seanslar biran evvel başlasın diye ebeveynlerden birinin sözleşmeyi ergen adına imzaladığını öğrenirsiniz. Bu durum, farkında olmadan bu ergenin bireysel iradesi ve kararını ihlal ettiğini düşünemeyecek kadar sevgi ve ilgi dolu bir anne–baba olmanın göstergesidir.
Buna karşın ergenin evde ya da okulda herhangi bir sorumluluğunu yerine getirirken kendine göre pratik çözümler bulduğunu keşfeden anne-babalar “ergenin, ebeveynlerinden kimbilir daha neler sakladığını düşünerek kahrolur” oysa, ergene ta küçüklüğünden itibaren büyük boy ayna tuttuğunun farkında değildir. Tıpkı, iyi resim çizemeyen bir öğrenci adına evde en iyi resim yapan ebeveynin çocuğunun yerine resim yapması gibi…
Bir başka örnek: Çocuğun yine üstelik eğitimli ve bilinçli anne–baba tarafından rüşvete alıştırılması. Kulağa ne kadar itici ve yanlış geliyor değil mi? Özellikle de eğitimli anne–babaların çocuklarına rüşveti öğretmesi kabul edilebilir, mantıklı bir şey değildir. Nasıl mı? Çocuk, uslu durursa, bilgisayarda oyun oynamazsa, ödevini bitirirse, sınıfını dereceyle geçerse…. Sürekli bir ödül vaadedilir. Yani çocuk, hayat yolculuğunda birşeyleri doğru deneyimlemek, öğrenmek, gelişmek, insan olarak tekamülüne hizmet edecek farkındalığı kazanarak bireysel görevlerini yerine getirmek için rüşvete alıştırılır. Böylece, bir süre sonra yaptığı her şey için ailesinden beklenti içine girer. Beklentiler karşılanmayınca da aile içinde çatışmalar başlar. Oysa, süreci yanlış başlatan ailenin kendisidir. Gömleğin düğmelerinin yanlış iliklenmesi gibi. Bir kez gömlek yanlış iliklenince gömleğin bir tarafı doğal olarak sarkıyor, düğmeler ve ilikler karşılık bulmuyorlar.
Yıllar sonra çocuğun eli bir balta tutmayınca, hayata dair bir sorumluluk almayınca, maddi–manevi tüm ihtiyaçlarını bir vaad olmadan yerine getirmeyince buradaki sorunun kaynağı onu sevdiğini ve sevdiği için bireysel gelişim yolculuğunda alması gereken her sorumlulukta maddi bir karşılıkla çocuğunu yetiştiren anne-babanın değil midir?
Türkiye’de son zamanlarda “özgüvenli çocuk yetiştirmenin tanımı” anne–babası tarafından çok şımartıldığı, her istediği karşılandığı, sınırların zamanında ve yeterince çizilmediği halini ifade ederken, gelişmiş ülkelerde çocuk erken yaşlardan itibaren hayatının sorumluluğunu aldığı ve gerektiğinde anne–babanın sınırlarına takıldığında bizim mahalleden yeteri kadar “sevgi” görmediği şeklinde değerlendirilir. Oysa, çocukluğunda sevgi yumağı haline gelen çocuk bizde büyüdükçe nasıl yönetileceği bilinemeyen bir kişi haline dönüşürken, gelişmiş ülkelerde yetişen çocuk yaş aldıkça daha özgüvenli, kişilikli ve birey olarak yetişir. Anne–babasına sorun olmaktan ve sorun yaratmaktan çok hayatın içinde cesurca deneyimlere sahip olur, kararlar alır, aldığı kararların sonuçlarına katlanır. Olgun, başarılı, dengeli ve çözüm odaklı bir kişiye dönüşür.
Bizde çocuklar üniversite öğrencisi olup, mezun olana, iş bulup, işe yerleşene kadar hala ailenin maddi–manevi ilgisi ve desteğine muhtaçtır. Özetle, bu şekilde yetişen bir çocuk henüz birey olamamıştır. Bu nedenle, profesyonel bir işe girip, iş hayatında ilerliyor olsa bile kişisel olarak gelişime ihtiyaç duyar. Kariyer koçluğu hizmeti aldığında öncelikle birey olarak kendini tanımadan, değerlerini bilmeden, güçlü ve gelişime açık yönlerini keşfetmeden kariyer yolculuğunda ilerlenemeyeceğini bilen profesyonel koçlar müşterisinde öncelikle bu alanlarda farkındalık yaratacak teknikleri uygular. Kişi kendini tanıdıktan sonra kariyer koçluğuna geçip, hedefine odaklanabilir.
Anne–baba olarak çocuğu korumacı olarak yetiştirip, çocuk adına herşeyi düşünüp, her kararı alınca çocuğun herhangi bir konu için düşünmesi, fikir üretmesi, çözüm bulmasına gerek kalmayacağından bu yetileri de doğaldır ki, gelişmeyecektir. Daha da önemlisi hayatının sorumluluğunu almayacağı için ilerleyen yaşlarda en ufak bir başarısızlıkta tökezleyecek, ilerleyemeyecektir. Sonuç olarak hayatın gerçeklerini deneyimlemediği için de ona pamuklar arasında sarılı dünyayı sağlayan anne–babayı suçlayacak, sitem edecektir.
Bir çocuk ikiz ya da üçüz değilse tek başına dünyaya gelir ve özel bir neden olmadığı sürece de zamanı geldiğinde tek başına mekan değiştirir. Hayata onu getiren anne –baba sadece hayatta olmasını sağlayıcı, başlangıç için ihtiyaçlarını karşılayacıdır. Ancak, konuşmaya başladığı andan itibaren artık sorumluluk alabilecek durumdadır. Yani, etrafa saçıp dökse bile yemek yiyebilir, çorabını ters giyebilir, ayakkabısını bağlayamayabilir ama en azından deneyerek öğrenebilir. Öğrenmek bir gelişim aynı zamanda hayatın pratiğidir. Uzak doğulu çocuklar ilkokula başladıkları ilk 3 yılda şaşırtıcı ve bizdeki uygulamaların aksine okulda temizlik yapıyor, sıralarını, masalarını, yerleri temizliyor, yorgan dikiyor, dikiş makinası kullanıyor, hamur yoğurup, kızartıyor, bir evin ya da bireyin ihtiyaç duyacağı herşeyi deneyimliyor.
Bu nedenle, hem el becerisi artıyor, hem hayata küçük yaşından itibaren hazırlanıyor hem de hızlı hareket edip, düşünüp, aksiyon alabiliyor. Yani ruh-beden-zihin koordinasyonunu kullanıyor. Okullarda çocukların motivasyonunu artırmak için mutlaka yoga ve benzeri uygulamaların yanısıra aynı zamanda çocukların esnek bir vücuda sahip olması da sağlanıyor. Nefes çalışmaları yapıyor, olumlamalarla güne büyük bir neşe içinde başlıyor. Sonuç olarak tüm bu aksiyonlar çocukların derslerine odaklanmalarına katkı oluyor, bir işe yaradıklarının farkındalığıyla emeklerini ortaya koyuyorlar.
Okuldaki öğretmenlerden önce evdeki öğretmen anne–babalar: Çocuklarınızı yetiştirirken düşmelerine, düştükten sonra kendi kendine ayağa kalkmalarına izin verin. Çocuklar “yap-ma” sözcüğünü genelde duymaz ilk hece olan “yap” komutundan hareketle siz on kere de uyarsanız elini yakacak yere gider, düşeceğini düşündüğünüz yerden düşer, döküleceğini tahmin ettiğiniz tabağı devirir. Çünkü, çocukların fıtratında deneyerek öğrenme vardır. Canı yandığında dersini alacak hata yaptığını anlayacak ve bir daha aynı hareketi yapmayacaktır. O halde, çocuğun hatadan ders alma keyfini, zevkini, keşfini elinden aldığımızın farkında mıyız? Herşeyi çocuklar adına düşünüp, yaptığımızda onların yaratıcılık ve hayal etme yetilerini de ellerinden almıyor muyuz? Onların hayata karşı güçlenmelerini sağlamak yerine zayıflatmıyor muyuz? Kendilerince yapacak birşeyleri olmadığı için bilgisayar, cep telefonu ve oyunlara dalmalarına zemin hazırlamıyor muyuz?
Hatırlayın, büyüklerimiz bize hep oyuncakları olmadıklarından bahsederler. Elinde oyuncağı olmayan o günün çocukları çelik–çomak oyunu, çizgi oyununu geliştirmiş, taşlarla oynamış, kibritten evler yapmış, ağaca tırmanmış ve daha kimbilir kendince ne oyunlar yaratmış. Günümüzde ticari olarak yaratılan her çizgi kahramanın oyuncaklarından, nevresim takımlarına, çantalarından t-shirtlerine kadar tüm kullanım eşyaları tasarlanmış ve pazara sunulmuş. Böylece, çocukların potansiyelini tam kapasite kullanır. Birey olarak yetişen çocuk aslında “özgüvenlidir” Her canlıya karşı sevgiyi deneyimler, saygıyı bilir, eleştiriyi dinler, işine yarayanı alır, kullanır, empati yapar, duygusal zekasını orantılar, ölçülü tavır sergiler, gerektiğinde özür diler, kuru kuruya özür dilemekle kalmaz asıl yanlış olan tavrını düzeltir özetle “adam” olur. Barış Manço’nun deyimiyle “adam olacak çocukları” doğru yetiştirelim. Onlar dünyaya geldiklerinde dokunmaya kıyamadığımız küçücük bedenleriyle bir hamur gibiler. Bizler nasıl yetiştirir, şekil verirsek hamur da öyle pişecek ve dilediğimiz kıvama gelecekler.
Filiz Yurttaşer
MYK Belgeli Profesyonel Yaşam Koçu, CharacterIX Kişilik Envanteri Danışmanı