Seninle Başlamadı, Mark Wolynn

Admin tarafından tarihinde yayınlandı

Kalıtsal aile travmalarının kim olduğumuza etkileri ve sorunların üstesinden gelmenin yolları

Kitap İncelemesi

“Ailemizin hikayesi, bizim hikayemizdir. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, bizim içimizdedir, bize aittir. Onlarla ilgili hikayemize bakmaksızın, anne babamız bizden silinemez ve çıkarılamaz. İçimizde olduklarından, onları hiç görmemiş, tanımamış olsak bile bizler onların birer parçasıyızdır. Ailemizi reddetmek bizi kendimizden uzaklaştırır ve daha çok acı verir.”

Mark Wolynn

San Francisco’daki The Family Constellation Institute’un müdürü olan Mark Wolynn, Pittsburgh Üniversitesi’nden İngilizce ve Psikoloji alanında lisans eğitimi aldı. Özellikle depresyon, anksiyete, obsesif düşünceler, korkular, panik bozuklukları, kendine zarar verme, kronik ağrı ve kalıcı semptomlar ve rahatsızlıklar üzerinde uzmanlaşmış olan Mark Wolynn, lisansüstü eğitimini Pittsburgh Üniversitesi ve Arizona Üniversitesi’nde tamamladı.

Wolynn bugün Kalıtsal Aile Travması alanında dünyanın önde gelen uzmanları arasında kabul ediliyor. Halen Pittsburgh Üniversitesi, JFK Üniversitesi, Western Psychiatric Institute gibi birçok kurumda, hastanede, klinikte dersler vermeye devam ediyor.

Wolynn’in Seninle Başlamadı kitabı (It Didn’t Start With You) psikoloji dalında 2016 Silver Nautilus Kitap Ödülü’nü kazandı ve 35’ten fazla dile çevrildi. Wolynn, travma terapistlerine, psikologlara, psikoterapistlere, psikiyatristlere, ruh sağlığı uzmanlarına, koçlara, danışmanlara, eğitimcilere, doktorlara ve diğer sağlık uygulayıcılarına yönelik eğitimlerini online olarak dünyanın dört bir yanından katılımcılara vermeye halen devam etmektedir.

Mark Wolynn’in Kişisel Gelişim Yolcuğu

Kişisel gelişim alanında uzmanlaşmış birçok kişi gibi Mark Wolynn de kendi dünyasında çok büyük acılar ve sıkıntılar yaşayarak kendi dönüşümünü gerçekleştirdi ve bugünlere geldi. Mark kendi hikayesini kitabında “Her şey görme kaybı yaşadığım gün başladı” diye başlıyor. “İlk defa gözüme vuran bir migren sancısıyla mücadele ediyordum. Otuz dört yaşındaydım ve gözlerim kararmış bir vaziyette ofisimde tökezleyerek ilerleyip… masadaki telefonu parmaklarımla yokluyordum. Ulaşabilmiştim ve ambulans yakın zamanda yola çıkacaktı”.

Göz migreni hastalığı önce görmede bulanıklaşmayla başlar ve bir saat sonra göz normale döner. Fakat Wolynn’in migreni çok hızlı gelişmiş, bir kaç hafta içinde sol gözünde görme kaybı olmaya başlamıştı. Doktorların anlatımına göre gözün arkasında sıvı birikip sorasında akıyor ve bu da görme alanında yara izi ve bulanıklığa sebep oluyordu. Bunun bir tedavisi yoktu ve nedeni bilinmiyordu.

Wolynn’in doktorları neyin bunu iyileştirebileceğine dair hiçbir şey söyleyememişlerdi. “Vitaminler, meyve suyu kürleri ve çeşitli tedavi yöntemleri gibi kendi kendime denediğim her şey durumu daha da kötü hale getirdi” diyor Wolynn. “Çuvallamıştım. En büyük korkum karşımda duruyordu ve bununla ilgili yapacak hiçbir şeyim yoktu. Kör, kendi başımın çaresine bakamaz bir halde, yapayalnız ve darmadağın olmuştum. Hayatım mahvolmuştu. Yaşama isteğimi kaybetmiştim

Wolynn hikayesine şöyle devam ediyor: “O zamanlar, yapabildiğim tek şey terk etmek oldu. İlişkimi, ailemi, işimi, şehrimi, bildiğim her şeyi terk ettim… Güneydoğu Asya’ya varana dek, gidebildiğim en doğuya kadar gittim… Kitaplar okudum, eğitim programlarına katıldım, gurularla şarkılar söyledim, her gün saatlerce meditasyon yaptım, günlerce oruç tuttum, otlar demledim, toksinlerimi atmaya çalıştım. Fakat görme gücüm kötüleşmeye devam etti ve depresyonum derinleşti.

O zamanlar fark edemediğim şey, acı veren bir şeye direndiğimiz zaman sıklıkla kaçınmaya çabaladığımız acının süresini uzattığımızdı… Sürekli dışarıya bakarsak, hedefe ulaştığımızı fark edemeyebiliriz. Kendi içimizde değerli bir şey meydana geliyor olabilir fakat eğer uyumlu değilsek ve odaklanmazsak kaçırabiliriz.

Şifacılar ‘Neyi görmek istemiyorsun’ diyerek daha derine bakmam için beni teşvik etti… Endonezya’da bir guru bana ‘Gözlerinle ilgili problemin olmasaydı kim olduğunu düşünürdün’ diye sorduğunda içimdeki ışığı biraz daha parlattı. Haklıydı göz problemim olmasa ben kimdim?”

Üçüncü yılın sonunda aradığım şeyi buldum. Bir gün bir ruhani öğretmen bana ‘Eve git’ dedi. ‘Eve git ve anneni babanı ara’. ‘Ne?’ Çok öfkeliydim. Vücudum sinirden titriyordu.

Ruhani öğretmenin tavsiyesini görmezden ve duymazdan gelen Wolynn, başka bir öğretmenden de aynı şeyleri işitmişti: “Anne babanı ara! Evet git ve onlarla barış

Yılllarca anne babamı sert bir şekilde yargıladım” diyen Wolynn, annesinde sevgi alamayışını, ona kaşı derin bir kırgınlığı olduğunu söylüyor. “Ona karşı hep soğuk ve mesafeli durdum”.

Wolynn, Pitsburg’a döndüğünde annesine gider, annesi ona sımsıcak sarılsa da o hala direnmektedir, fakat bir yandan da gevşediğini hissetmektedir. Bir süre annesinin yanında kalmaya karar verir ve ondan aileye dair yeni hikayeler öğrenir. Annesi daha Mark iki yaşında minik bir çocukken, safra kesesi ameliyatı olmuş ve 3 hafta boyunca hastanede yatmakzorunda kalmıştı. Annesi ona doğum esnasında onu nasıl zor doğurduğunu da anlatmıştı. Mark çok sayıda kafatası çöküğü ve morluğu ile doğmuştu.

Mark Wolynn daha sonra harabe gibi bir dairede tek başına yaşayan babasını ziyaret eder. “Her zaman babamla yakın bir ilişkimiz olmasını istemişimdir ancak ne o ne de ben bunu nasıl yapabileceğimizi bilemedik… Babama onu sevdiğimi ve iyi bir baba olduğunu söyledim..”

Bu kişisel gelişim yolculuğunda halden hale giren Mark Wolynn, artık gözünü unutmuştu. Onun iyileşebileceği ya da daha kötüleşebileğine dair endişeleri yok olmuştu adeta. Yeniden net görebilmeyi artık beklemiyordu. Fakat anne babası ile ilişkisini düzelttikten sonra görüşünün çok geçmeden düzelmeye başladığını farketti.

Seninle Başlamadı

Mark Wolynn “Seninle Başlamadı” kitabında kendi kişisel gelişim öyküsünü anlattıktan sonra aile travmalarının nesilden nesile nasıl aktarıldığını hücresel biyoloji, nörobilim, epigenetik ve gelişim psikolojisinden çeşitli örenekler vererek açıklıyor.

Hücresel Biyoloji

Hücre biyolojisi uzmanı Bruce Lipton’u referans vererek onun görüşlerini dikkatimize çekiyor. Bruce Lipton çalışmalarında DNA’mızın hem olumsuz hem de olumlu düşünce, inanç ve duygularımzıdan etkilenebildiğini belirtiyor. Lipton araştırmalarında çevreden gelen sinyallerin hücre zarı yoluyla işlenebildiğini, hücrenin davranışını ve fizyolojisini kontrol ederek sırayla bir geni aktif hale getirebildiğini veya susturabilidiğini gözlemlemiştir. Lipton şöyle diyor; “Bir annenin korku, öfke, sevgi, umut gibi duyguları çocuklarının genetik ifadesini biyolojik olarak değiştirebilir.”

Epigenetik Kalıtım

Wolynn epigenetik konusunda da birçok örneklerle üzerinde durduğu konuyu bilimsel temellere oturtmaya çalışıyor. Bunlardan şu örnek oldukça dikkat çekici görünüyor. 2013 yılında Emory Tıp Fakültesinde gerçekleştirilen, stresli erkek farelerin yavrularını kapsayan bir çalışmada araştırmacılar travmatik anıların DNA’da meydana gelen epigenetik değişimler yoluyla sonraki nesillere aktarılabildiğini keşfetmişler.

Nesillerden birindeki fareler, kiraz çiçeğinin kokusuna benzer asetofenon kokusuna maruz bırakılmışlardır. Bu kokuya maruz bırakıldıkları her seferde farelere eşzamanlı olarak elektrik şoku verilmiştir. Bir süre sonra, şoklanmış fareler bu kokuya ilişkin müthiş düzeyde koku algılama kapasitesine sahip olmuştur ve böylece daha düşük düzeyde konsantrasyonların kokusunu duyabilmeye başlamışlardır. Ayrıca bu algılayıcılara ayrılan beyin bölgelerini geliştirmişlerdir. Çalışmanın en ilgi çekici yönü sonraki iki nesilde meydana gelen durumlardır. Hem yavrular hem de onların yavruları kiraz çiçeği kokusuna maruz bırakıldığında bunu daha önce deneyimlemediği halde gerginleşmiş ve bundan kaçınmışlardır. Farelerin sadece bu kokuya duyarlılığı değil aynı zamanda buna ilişkin tepkiyi de kalıtsal olarak transfer ettiği görülmüştür.

Aile Bilinci

Mark Wolynn Bert Helinger’e de atıfta bulunarak, Hellinger’in bir ebeveynin, kardeşin veya çocuğun zamansız ölümü, terk ediliş, suç veya intihar gibi travmatik olayların üzerimizde kuvvetli etkiler ortaya çıkardığını ve tüm aile sistemimiz üzerinde nesiller boyunca iz bıraktığını gözlemlediğini belirtmektedir. Hellinger özellikle aile sisteminden biri reddedildiğinde veya dışlandığında o kişinin sistemin daha sonraki bir üyesi tarafından temsil edildiğini gözlemlemiştir.

İyileşme görüntüleri ve beynimiz

Mark Wolynn kitabında zihnimizin görüntüler aracılığıyla muazzam bir kapasiteye sahip olduğunu belirtiyor. İster afftemeye veya rahatlığa dair bir sahneyi hayal edelim, serbest bırakalım ister sadece sevdiğimiz birini gözümüzde canlandıralım görüntüler, bedenimize derinden yerleşir ve zihnimize gömülür. Carl Jung bununla ilgili olarak Aktif İmajinasyon terimini kullanmıştır. Psikiyatrist Norman Doidge de “Kendini Değişitren Beyin” adlı kitabında beynin görüntüler yoluyla kazandığı yeni deneyimlerinin nasıl yeni nöral yollar oluşturabildiğini göstermektedir. Bu deneyimler aynı zamanda hormonların salınımını hareket geçirebilmektedir. Beyin taramaları aynı nöronların birçoğunun ve beyin bölgelerinin bir olayı gerek hayal ettiğimizde gerekse gerçekten yaşadığımızda aktif hale geldiğini göstermektedir. Oyun yazarı Bernard Shaw da “Neyi hayal edersek onu mümkün kılarız” ifadesini kullanmıştır.

Bilinçdışı Bellek

Bilinçaltımızın geniş depo alanı yalnızca travmatik anıları değil, aynı zamanda atalarmızın çözümlenmemiş travmatik deneyimlerini de barındırır. Bu ortak bilinçaltı sayesinde, atalarımızdan birinin anısının kalıntılarını yeniden yaşarız ve kendimizinmiş gibi ifade ederiz. Bununla birlikte Wolynn, atalarımızdan birinin tamamlanmamış işinin bizim içimide nasıl kökleştiğini konusunda tam emin olamamamıza rağmen böyle bir bağlantının bilinçli yapıldığında bir iç rahatlaması getirdiğini belirtmektedir.

Dört Bilinçaltı Teması

Mark Wolynn’e göre, anne babamızla bağımız bir yönden bozulduğunda, bizim için mevcut yaşam gücü sınırlıymış gibi hissederiz. Kendimizi engellenmiş ve sıkışmış hissedebiliriz veya adeta akışa karşı yukarı doğru yüzer gibi hayat akışının dışında hissedebiliriz. Wolynn “Anne babamızdan yaşam gücü bize serbest biçimde akar. Yapmamız gereken hiçbir şey yoktur. Tek işimiz onu almaktır” der.

Mark Wolynn anne babadan gelen yaşam gücünün dörtbilinçaltı teması olduğunu öne sürmektedir. Bunlar;

  • Ebeveynle birleşmek
  • Ebeveyni reddetmek
  • Anneyle kopan bağ
  • Anne babamız dışında aile sistemimzdeki bir aile bireyiyle özdeşlemektir.

Bu temalardan herhangi biri ilerlemek için becerimizi ve koyduğumuz hedefleri ulaşmamızı engelleyebilir. Bu dört temanın temelini ise anne veya babamızla kopukluk oluşturmaktadır.

Çekirdek Dil Haritası

Mark Wolynn yaşanılan travmaların sonradan nasıl tetiklendiğini şu sözleri ile aktarıyor: “Travma anında yaşadıklarımız görüntü, bedensel algı ve kelimeler halinde içimizde bir yerlere dağılır ve bilinçaltımızda depolanır. Ardından asıl deneyimi uzaktan andıran her hangi bir tetikleyiciyle aktif hale gelir. Bir defa tetiklendiğinde, adeta görünmez bir geri sarma tuşuna basılmış gibi asıl travmanın özelliklerinin günlük yaşamlarımızda yeniden canlanmasına neden olur.”.

Farkındalık kazanmadıkça bilinçaltı kalıplarımızı tekrarlamaya devam ederiz diyen Wolynn, Jung ve Freud’e atıfta bulunarak yaşanılan travmanın izlerinin kullanılan kelimelerde, davranışlarda, jest ve mimiklerde görülebilceğini belirtir. Mark Wolynn kitabında ayrıca kendi geliştirdiği bir terapi yöntemi olarak Çekirdek Dil Yaklaşımını anlatıyor.

Travma çözümlerken karılaşılan en büyük bariyerlerden biri, kaynağın genellikle görünmez olmasıdır” diyor Mark Wolynn. Çekirdek Dil Haritası kavramını ortaya atan Wolynn, bunun için dört araçtan bahsetmektedir.

  • Çekirdek şikayet
  • Çekirdek tanımlayıcılar
  • Çekirdek cümle
  • Çekirdek travma

Çekidek Şikayet

Wolynn Çekirdek Şikayeti incelerken, sadece konuşurken kullanılan dile bakılmaması gerektiğini, aynı zamanda somatik ve fiziksel beden dilini de gözlemlemek gerektiğini söylüyor.

Çekirdek Tanımlayıcılar

Bunlar bir şeyi, bir kişiyi ya da olayı tanımlarken kullanılan kelimelerdir, sıfatlar ve zarflardır. Bu tanımlayıcılar bilinçaltı duygularımızın eşiğidir. Farkında olmadığımız duygularımız bu tanımlayıcılarda saklıdır.

Çekirdek Cümle

Çekirdek cümle için Wolynn, “Başınıza gelebilecek en kötü şey, en kötü korkunnuz nedir?” sorusuna cevap verilmesini istiyor. Bu cümleyi oluşturan kelimeler üzerinde durarak bu cümlenin sizin duygularınızı ve korkularınızı ne kadar yansıttığını bulmaya çalışıyor. Bunun için Wolynn en büyük korumuzun ne olduğunnu bir kağıda yazmamızı istiyor.

Çekirdek Travma

Mark Wolynn ana travmayı gün yüzüne çıkarmanın iki yolu olduğunu belirtiyor. Bunlardan birincisi genogram yani aile ağacı şeması. Diğeriyse köprü soruları kullanmaktır. Köprü sorusu geçmişi bugüne bağlayan sorudur. Örneğin en büyük korkunuz “Bir çocuğa zarar vermek” ise bu korkuyu bir soruya dönüştürün.” diyor Mark Wolynn.

Genogram

Genogram bir aile ağacının iki boyutlu görsel temsilidir. Bunun için ailenizin üç ya da döt nesil gerisine gidin. Erkekleri temsil etmek için kare, kadınları temsil etmek için daire sembolleri kullanın. Kimin hangi kuşağa ait olduğunu araya çizgiler çizerek belirleyin. Kare ve daire sembolleriyle temsil edilen her ile üyesinin yanına önemli travmalarını ve zorlu kaderlerini yazın. Genogramın en başına ana cümlenizi yazın ve aile sisteminizde sizin gibi hisseden kim var bulmaya çalışın. Genellikle bu kişi ailenizde çok bahsi geçmeyen bir kişidir. Wolynn bir kendi kendine terapi yöntemi sunarak nesiller arası travmalara karşı kendimizi nasıl iyileştirebileceğimizi kitabında örneklerle açıklıyor.

İyileştirici Cümleler ve Ritüeller

Mark Wolynn travmanın kökenini ve nerden ve kimden kaynaklandığını tespit ettikten sonra bu travmaya karşı çeşitli önerilerde bulunuyor. Çekirdek travmamızın cümlesi genelde bilinçaltımıza işleyen olumsuzluk ifade eden negatif bir cümleden oluşur. İlk yapmamız gereken şey bu olumsuz cümlenin farkına vararak bunu olumlu ve iyileştirici bir cümle haline gtirmektir.

İyileştirici cümlelerden bazı örnekler:

  • Sana olanları tekrar yaşamak yerine kendi hayatımı doyasıya yaşayacağıma söz veriyorum.
  • kendi hayatımı doyasıya yaşayacağıma söz veriyorum.
  • Başıma gelenler boşa gitmeyecek.
  • Yaşanaanları, bana güç vermesi için kullanacağım.
  • Hayatımda iyi şeyler yaparak bana verdiğin yaşamı onurlandıracağım.
  • Anlam taşıyan bir şey yapacağım ve sana adayacağım.
  • Help kalbimde yaşayacaksın.
  • Senin için bir mum yakacağım.
  • Hayatımı sevgi dolu bir şekilde yaşayacağım.
  • Bu trajediden güzel bir şeyler doğmasını sağlayacağım.
  • Bu ve buna benzer iyileştirici cümlelerin yanı sıra bazı ritüeller, imgeler ve egzersizlerle düşüncelerinizi ve ruh halinizi güçlendirebilirsiniz. Örnek olarak:
  • Masanın üzerine bir fotoğraf koymak.
  • Bir mum yakmak.
  • Mektup yazmank.
  • Destekleyici bir imgeyi hayal etmek.
  • Kendisine bir alan çizmek.

Mark Wolynn ayrılık dili, ilişkilerin dili, başarı dili gibi daha başka alanlarda travmalarımızın arkasında gizlenen çekirdek dilimizi keşfetmeye çağırıyor bizi.

Wolynn kitabının sonunda “Bu kitapta özetlenen adımları tekrar ederseniz, en kötü korkunuzun diğer tarafında durmanız muhtemeldir. Bu bir dağın zirvesinde durup bir vadiiye bakmak gibi hissettirebilir.” diyor.

Servet Sağlam