Gabriel Yöntemi

Hasibe Sağlam tarafından tarihinde yayınlandı

Diyet Yapmadan Hayalinizdeki Vücuda Sahip Olmanın Yolu

Sürdürülebilir Kilo Kaybına Dair TEK Yararlı Kitap”

Kitabınız inanılmaz: Sürdürülebilir kilo verme konusundaki tek faydalı kitap. Birçok hastama tavsiye ettim. Çok faydalı ve herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.”

Dr. Daphne Goldberg MD, American Board of Holistic Medicine Yönetim Kurulu Üyesi

New York’ta borsa işi ile uğraşmakta olan Jon Gabriel, 1990’da görünürde hiçbir sebep yokken kilo almaya başladı. Kiloları gittikçe artıyordu. Kilo vermek için elinden gelen her diyeti ve programı denedi ama kilo almaya devam etti. Sonunda Jon, zihin gücünü kullanarak diyet yapmadan, ameliyat olmadan , sağlıklı bir şekilde 220 kilo vermeyi başarmıştı. Şaşırtıcı bir şekilde, vücudu aşırı kilolu olduğuna dair neredeyse hiçbir belirti göstermiyordu. Bu durum, tıp camiasındaki birçok profesyoneli hayrete düşürmüştü.


Tarih Ağustos ayı, 2001, artık 190 kiloyu geçmiştim. Geçen on yılda 90 kilodan fazla almıştım” sözleriyle başlıyor Jon Gabriel kitabına.

Jon 90 kilo aldığı son on iki yıl boyunca kilo vermek için yapabileceği her şeyi, yeryüzünde var olan bütün diyetleri denemişti. Az yağlıdan yağsız diyetlere, düşük karbonhidratlı, bol proteinli diyetlere kadar akla gelebilecek her türlü kombinasyonu farklı uzmanlarla denemişti. Bütün bu diyetler için yığınla para ödemişti. Tüm detoks yöntemlerini, bütün holistik tedavileri, var olan alternatif tıp çözümlerinin hepsini denemiş, ne yaparsa yapsın kilo almaya devam etmişti.

Diyetleri harfiyen takip ediyor fakat kısa süre sonra tekrar kilo almaya başlıyordu. Aylarca çaba harcayıp verdiği kiloları iki günde hemen geri alıyordu. Üstelik kendisine yasaklanan yiyeceklere karşı engellenemez bir iştah duyuyordu. Artık cesareti kırılmış, bütün umutlarını yitirmişti. Bedeniyle sürekli savaş halindeydi ve kazanan hep bedeninin istekleri oluyordu.

Aylarca biyokimya, beslenme, nörofizyoloji ve psikoloji dersleri almış öğrenebileceği her şeyi öğrenmeye çalışmıştı. Üniversitelerde araştırma laboratuvarlarına gitmiş, adeta biyokimya uzmanı olmuştu.

Ayrıca meditasyon, hipnoz, NLP (Nöro Lingusitic Programlama), Psiko Linguistik, TFT (Though Field Therapy), Tai Chi, Oigong ve bir çok farklı bilinçaltı alanlarında da çalışmıştı. Artık aradığı şeyin zihniyle bedeni arasında bir yerlerde olduğunu fark etmişti.

Jon Gabriel, en sonunda bedeniyle savaşmayı bıraktı ve onun dilini anlamaya çalıştı. Zamanla onun öğrencisi oldu, ondan öğrenmeye başladı. Bedeninin şişman olmayı istemesinin nedenlerini anlamaya başlamasından itibaren tüm diyetleri bıraktı.

Psikolojisi alt üst olmuştu. Bedeninden gelen her açlık sinyalini savaşması gereken bir mücadele olarak görüyordu. Bazen bugün çok iyiyim diyordu bazen bugün çok kötüydüm diyor önüne geleni yemekten kendini alamıyor, sonra da suçluluk psikolojisi ile kedisinden nefret ediyordu.

Etrafına bakıyor insanların bazıları ne yerlerse yesinler ne zaman yerlerse yesinler asla kilo almıyorlardı. Bu kişilere “Doğal İnce” diyordu. Böyle kişiler sadece acıktıklarında yemek yiyorlardı. Peki bunun sırrı neydi? Onun sözleriyle devam edelim.

…Her şeyi bedenimiz biliyordu. Beden kilo tutmak istiyorsa bunun bir sebebi olmalıydı. Beden bütün kartları elinde tutuyordu. İştahımızı kontrol eden o. Metabolizmamızı kontrol eden o. Ne kadar enerji yakacağına, ne kadarını depolayacağını karar veren o. Ona verdiğiniz yiyeceği ne yapacağına dair son söz onundur. İstediği kadarını yağ hücrelerinde depolayabilir. İsterse yağ yakar, isterse yağ yerine kas yakar, bu onun bileceği bir iştir. Bedenimiz patrondur bunu kabul etmek zorundayız. Bütün bunları beynimizin ufacık bir alanı kontrol eder. Bu alan ne kadar uykuya, ne kadar oksijene ihtiyacımız olduğunu, ne kadar şişman veya zayıf olmamız gerektiğini belirler. Daha çok uykuya ihtiyacınız varsa sizi yorgun kılar, daha çok oksijene ihtiyacınız varsa daha güçlü nefes almanızı sağlar. Eğer daha fazla yağa ihtiyacı varsa sizi sürekli aç hissettirir. Bedeniniz sizi şişman tutarak daha güvende hissetmenize sağladığına inanıyorsa siz isteseniz de istemeseniz de abur cubur yedirtir.

Şişman insanlar genelde iradesizlik, tembellik ve uyuşukluk ile suçlanırlar. Geleneksel tıp uzmanları kilo almanın ve vermenin basitçe alınan verilen kalorilerle ilgili olduğunu düşünüyor ve şişman insanların sadece daha az yemeleri gerektiğini söylüyorlar. O zaman onlar da bundan sonra daha az nefes alsın, daha az uyusun.

Dr Jeffrey M. Friedman, şişman insanları suçlamayı bırakmak zorunda olduğumuzu ve obezitenin irade bozukluğuna atfedilemeyeceğini söylüyor. Önemli olan bedenimizin neden şişman olmak istediğini anlamak ve sonra o nedenleri ortadan kaldırmak. Gerçek şu ki, bedenimiz sizi incitmek ya da cezalandırmak için şişman olmak istemiyor. Bedeninizin şişman olmanızı istemesinin tek nedeni bunun sizin yararına olduğunu düşünmesidir. Bedeniniz zayıflamak isterse yağı hızlıca ve kolayca yakabilir. “

Jon Gabriel bedeninin dilini çözmeye başladığı andan itibaren temel olarak üç şey yaptığını söylüyor.

  • Bedeni aç bırakmamak, ihtiyacı olan tüm besinleri rahatça sindirebileceği şekilde vermek.
  • Obezitenin zihinsel ve duygusal nedenlerini ele almak için geliştirdiği teknikleri uygulamak.
  • Her gece, uyumadan önce hayalindeki vücudu gözünde canlandırmak ve öyleymiş gibi hissetmek.

FAT Programları

Jon Gabrel “Çok fazla yediğiniz için şişman değilsiniz! Zayıf karakterli, tembel ya da disiplinsiz, cahilce davranan biri olduğunuz için şişman değilsiniz. Şişmansınız çünkü bedeniniz şişman olmanızı istiyor.” sözleriyle kendi formülünün ipuçlarını veriyor. Gabriel’e göre bedeninizin sizi nefes almaya zorlama becerisi olduğu gibi, sizi kilo almaya zorlama becerisi de vardır.

Gabriel, bedenimizde bizi şişmanlamaya ya da yağları tutmaya zorlayacak belirli genetik hayatta kalma programları olduğunu belirtiyor ve bu programlara FAT ismini veriyor. “Famine And Temperature” kelimelerini temsil eden FAT, açlık ve ısı anlamına geliyor. Jon’a göre göre mağara döneminde, kıtlık zamanlarında veya buzul çağlarında ilk insanlar için bedende fazla yağa sahip olmak hayatta kalmak için olmazsa olmazdı. Hamile kadınların da FAT programları açıktır ve büyüyen bir fetüs besleyebilmek için yağ depolarlar. Ne var ki kıtlık veya donma tehlikesi olmadığı halde bedenimiz bu programları aktifleştirebilmektedir. FAT programı açıksa sürekli kendinizi aç hissedersiniz. Canınız daha yağlı ve kalorili şeyler çeker. Metabolizmanız yavaşlar, kendinizi yorgun, halsiz, isteksiz hissedersiniz, hareket etmek istemezsiniz. Bedeniniz daima yağ depolama moduna geçer. Yağ depolama en üst seviyede çalışır ve yağ yakımı durur. Diyet yaptığınızda da vücudunuz sürekli “kıtlık var” mesajını alır.

FAT Pogramını Aktifleştiren Sebepler

1) Besinsel Açlık

Canınızın istediği her şeyi yiyip yine de kendinizi aç hissediyor olabilirsiniz. Çünkü vücudunuz asıl ihtiyacı olan besinleri alamamaktadır. Besinsel açlığın dört ana sebebi olabilir.

  • Beslenme tarzınızdaki belirli temel besinler eksiktir.
  • . Yiyeceğiniz besinler hazırlayış biçiminden dolayı zarar görmüştür.
  • Sindirim sonu yaşıyorsunuzdur; yedikleriniz düzgün bir şekilde sindirilemiyordur.
  • Besinler hücrelerin içine giremiyordur

Bedenimiz Yağları Neden Tutar?

Toksinler: Bedeninizin sizi toksinlerden koruyabilmesi için yağ hücrelerine ihtiyacı vardır. Hava kirliliğinden ve yediklerinizle aldığınız zehirli maddeleri yağ hücrelerinin içinde barındırarak size zarar vermesini engellemeye çalışır. Tüm iç organlarınız böylece korunmuş olur. Fazla toksin FAT programlarını aktifleştirir, çünkü vücudunuzun fazladan depolanmış yağa ihtiyacı vardır.

Radyasyon: Yağ hücreleri ayrıca radyasyonu da emer ve bedeniniz yağı, hayati organlarınızı, radyasyondan izole etmek ve korumak için kullanır.

İlaç Tedavisi: Bazı ilaç tedavileri FAT programlarını aktifleştirir. Örneğin; Kortizol, leptin ve insilün direnci gibi tedaviler.

Yiyeceklerdeki Katkı Maddeleri: İşlenmiş yiyecekler, tatlandırıcılar, aromalar ve birçok katkı maddeleri vücudumuz tarafından tanımsız madde olarak algılanır. Vücudumuz bunları nasıl sindireceğini bilemediği için hormonlarımızı alt üst eder ve FAT programı devreye girer.

2) Zihinsel ve Duygusal Tehditler

Bedenimiz yaşadığınız tüm zihinsel ve duygusal sıkıntıları gerçek fiziksel tehdit gibi algılar. Her stres hissettiğinizde beyninize “Güvende değilim, bir şeyler yap” mesajı gider. Bedeniniz sizi korumak için FAT programını devreye sokar. Onun için üzüntü, trafik sıkışıklığı, vahşi hayvan hep aynı tehdittir.

Zihinsel Açlık: Sevgiye açlık, eğlenceye açlık, neşeye açlık, yakınlığa açlık, hayat deneyimlerine açlık ya da daha derin bir ruhsal açlık yaşıyor olabilirsiniz. Bedeniniz bunu fiziksel açlık gibi algılayarak FAT programını harekete geçirir.

Kaybetme Korkusu: Yeterince para sahibi olamama korkusu ya da değer verdiğiniz bir şeyi kaybetme korkusu, bedeninize kaynakların sınırlı olduğu mesajını gönderebilir. Her türlü kaybetme korkusu veya maddi sıkıntıyı beden açlık korkusu gibi yorumlar ve FAT programını harekete geçirir.

Duygusal Obezite: Şişman hissetmek sizi daha iyi hissettiriyorsa o zaman duygusal obeziteye sahipsiniz demektir. Çünkü bu hayatınızdaki duygusal bir ihtiyaca hizmet ediyordur. Bu durumda bedeniniz sizi duygusal anlamda koruyor ve sizi güvende hissetmenizi sağlıyordur.

İşlevsiz İnançlar: Şişmanlığınızın kaderiniz olduğuna inanmak, kilo vermenin zor, hatta imkansız olduğuna inanmak gibi fikirlere sahipseniz bedeniniz sizin inancınız bu yönde olduğu için şişman kalır. İnançlarımızın bedenimizin üzerindeki etkisi tahmin edemeyeceğiniz kadar güçlüdür.

3) Zihinsel ve Duygusal Stres Faktörleri

Kilo verme programlarının çoğu obezitenin psikolojik boyutlarıyla ilgilenmez ve hep eksik kalır. Halbuki obezitenin çok çeşitli psikolojik nedenleri olabilir. Zihinsel ve duygusal stres yaşadığınız an vücudunuzun kimyası belirli bir şekilde değişir. Bu kimyasal değişim hücrelerimizdeki en eski hayatta kalma programlarını aktifleştirir. Bu stres durumları bazı insanların yemeğe saldırmasını bazı insanların ise iştahının kesilmesini açıklar. Tüm bunlar içgüdüsel olarak yaşanır.

Psikolojik Eksiklikler: Modern Dünyanın Açlığı: Modern dünya ihtiyaç olmayan birçok şeyi ihtiyaç haline getiriyor. Bunlara erişemediğimizde kendimizde eksiklik hissediyoruz. Bu eksiklik bazı insanlarda strese yol açıyor ve bu stres de bedenimizde FAT programını harekete geçiriyor. Beynin en ilkel bölümünün anladığı en önemli eksiklik yiyecek eksikliğidir çünkü hayatta kalabilmesi için en önemli iki şey yiyecek ve sudur. Bu nedenle beynimiz her türlü eksikliği yiyecek eksikliği olarak yorumlayabilir ve bedenimize kıtlık var mesajı verebilir.

Günlük Hayatımızın Zorlukları: Sürekli bir hayat koşuşturması, bir şeylere yetişme, bir şeyleri kaçırmama telaşı bizi stres altına sokmakta. Beynimizi bütün bunları uzun vadeli bir tehdit olarak algılar ve sürekli korku sinyalleri verir. Özellikle iş stresi yüksek ve gelir düzeyi düşük kişilerin şişman olma riski belirgin bir şekilde yüksektir.

Ruhsal Açlık: En derin arzularınızın karşılanamaması: Bazen arzularımızı gerçek anlamda karşılayamadığımızda bunun yerine yemeği koyarak duygusal doyuma ulaşmaya çalışırız. Böylece yemek yemek mutsuzluklarımızın yerine konulan eylem haline gelir.

Aslında mutluluk yaşama amacınızla doğrudan ilgilidir. Yapılan araştırmalar amacı olan bir hayat yaşamak ile sağlıklı kiloya sahip olmak arasında istatiksel bir ilişki kurmuştur. Hayatımızın anlamlı olduğunu hissettiğiniz bir şekilde yaşamak ruhunuzu besler. Hayatınızın anlamı ruhunuzun temel besinidir ve pek çoğumuz bu temel besin için açlık duyuyoruz.

Zihinsel Obezite: İnançlarımız Yolumuzu Kestiğinde: Gerçeğimizi yaratan ve etkileyen büyük ölçüde inançlarımızdır. Zarar verici inançlarımız sürekli yolumuzu keser ve yapmak istediklerimizi engeller. İnançlarımız bütün hayatımızı kontrol. Bir şeyin zor veya imkansız olduğuna inanırsak kendimizi tüm olasılıklara kapatırız. Bir şeyi başarmanın ne kadar zor olduğunu düşünüyorsanız o şey sizin için o kadar zor olacaktır. Kendinize şu soruyu sorun: Bu inanç bana fayda sağlıyor mu? Sağlamıyorsa o inancı zihninizden ve kalbinizden silin.

Duygusal Obezite ve Duygusal Yeme: Duygusal yeme dediğimizde bir şeyler yerken sevgi, neşe, mutluluk, keyif, güven gibi olumlu duygular yaşıyor olmayı anlıyoruz. Duygusal yeme herkesin belirli bir dereceye kadar yaptığı bir şeydir. Özellikle de insanların yemeğin hazırlanışına ve paylaşımına değer verdiği kültürlerde duygusallık öne çıkar. Bir yemek masasında saatlerce oturup sevdiklerimizle muhabbet ederek duygusal olarak yüksek bir tatmin duyarız. Önemli olan böyle bir durumun farkındalığına sahip olmaktır.

Kendinize küçük bir uyarı kuralı koyun, örneğin; duygusal yeme halinde olduğunuzu hissettiğinizde otuz gün boyunca bir parmağınızı kaldırın ve bunu kendinize hatırlatın, sonra da keyifle yemeğinize devam edin. Kendinizi asla cezalandırmayın.

Zihinsel ve Duygusal İstismarlar: Sınırlarınızın herhangi bir şekilde ihlali de duygusal obeziteye sebep olabilir. Fazla kilolar size diğer insanlarla aranızda mesafe kazandırır. Her türlü istismar fiziksel veya duygusal olsun sınırların ihlalidir.

Saldırgandan kaçabiliyorsanız kilo verirsiniz, kaçamıyorsanız şişmanlarsınız. Yaşadığınız olumsuz duyguları halı altına süpürerek görmezlikten gelmeyin, çünkü sizi şişman yapan tam da bu duygulardır. Onlar gerçektir, önemlidir ve ifade edilmek ister.

Duygularınızı tanıyın ve onları ifade etmeye çalışın. Önce kendinizi iyi hissettiğiniz insanlar karşısında duygularınızı ifade etmekle başlayın, zamanla sizi zorlayan insanlara karşı kendinizi daha güçlü hisseder ve kendinizi daha rahat ifade etmeye başlarsınız. Özellikle çocuklukta yaşanan fiziksel taciz ve istismarlar şişmanlığa neden olan önemli psikolojik travmaları barındırmaktadır.

Hayattan Saklanma İhtiyacı: Korku bazı insanları şişman yaparken bazılarını da acı verecek kadar zayıf yapar. Kilo almak bir saklanma yoludur. Aynı kaplumbağalar gibi bir saldırıya uğradıklarında kabuklarına çekilirler. Bedenimiz fazla kiloları ile sizi tehlikelere karşı koruyacağını düşünür.

Büyüklük ve Güç Kompleksi: Beynimiz vücudumuz ne kadar büyükse o kadar güçlü olduğumuzu düşünür. Bu yüzden pek çok otorite insan iri olmayı ve şişmanlığı kendilerinde bir güç olarak görür. Boyut ve ağırlık otorite yanılsamasını getirir.

Kendini Cezalandırma: Bazen de kendimizi cezalandırmak için şişman olmak isteyebiliriz. Çünkü başarıya, güzel bir bedene, sevgiye layık olmayı ya da kendimizin saygı değer ve değerli olduğu hissini kaybetmişizdir. Eğer kendimize kızgınsak ya da kendimizi beğenmiyorsak şişman olmak bir cezalandırma yoludur.

SMART Modunu Kullanmak

Jon Gabriel kitabının ilk bölümlerinde bizi şişmanlatan zihinsel ve duygusal faktörler üzerinde durduktan sonra bu bölümde bize çözüm yollarını gösteriyor. Gabriel bu yolla herhangi bir diyet yapmadan kilolarınızı rahatlıkla verebileceğinizi söylüyor.

Super Mental Awareness Re-Education Training Mode’un baş harflerinden oluşan SMART, Süper Zihinsel Farkındalığı Yeniden Eğitmeye Yönelik Eğitim Modu anlamına gelmektedir. Peki bu SMART modun içinde neler var?

SMART modu beyninizin rahatlatıcı ve etkili öğrenme frekansıdır. Beyin uzmanlarının “teta” dalgası olarak adlandırdıkları bu frekansta bilinçaltınızda hızlı ve kalıcı değişiklikler yapabilirsiniz. Bu, gece yatağa yattığımızda uyumadan önceki uyur uyanık haldeki halimizdir. Bunun için akşamları yatmadan önce hayal ettiğiniz vücudu gözünüzün önünde canlandırmanız ve olabildiğince bunu hissetmeniz gerekmektedir. Gabriel takipçilerine bunun için hazırlamış olduğu Görselleştirme CD’sini öneriyor. Bu CD sayesinde hem gece rahat bir şekilde uyuyabiliyorsunuz hem de obezitenin fiziksel olmayan nedenlerini ortadan kaldırıyorsunuz.

SMART modu aslında bir meditasyon modudur. Bu frekansa aynı zamanda resim yaparken, balık tutarken, bir spor müsabakasında performansın doruğundayken, son derece büyüleyici bir gösteri izlerken ya da çok fazla odaklandığınız anlarda girersiniz. Çocuklar zamanlarının çoğunu SMART modunda geçirirler, kolay etkilenebilir olmalarının ve bu kadar çabuk öğrenmelerinin sebebi budur.

Jon Gabriel CD’yi kullanmak istemeyenler için kitabında ayrıca kendi kendinize yapabileceğiniz çeşitli meditasyon tekniklerini de gösteriyor. SMART modundayken güçlendirici bazı olumlamaların yapılmasını da önemsiyor.

Olumlu Düşünme Alışkanlığı Geliştirmek İçin Bazı Teknikler

  • Sevgiyi Yaymak

Sevgi hayatımızdaki en üst düzey duygudur. Hayatınızı daha pürüzsüz, daha kolay, daha tatmin edici, daha anlamlı ve daha eğlenceli kılar.

  • Bağışlayıcı Olmayı Öğrenin

En yüksek varoluş hallerinden biri evrensel bağışlayıcılıktır. Hepimiz incindik ve haksızlığa uğradık ama affetmeme duygusu kimseye hizmet etmez. Bağışlama bir serbest bırakma ve özgürleşme eylemidir. Bağışlamak asil ruhlu bir eylemdir.

  • Şükredin

Minnettarlık hissederken olumsuz düşüncelere sahip olmak imkansızdır. Minnettarlık ve şükretmek olumsuz düşünceleri çözümler. Şükür duygusunun olduğu yerde üzüntü, öfke, küskünlük yoktur. Her durumda şükretmek için fırsat vardır.

  • Olumsuzu Kabul Edin

Kendinizi olduğunuz gibi kabul edin. Ken WilberNo Boundary” kitabında şöyle diyor. “Kendinizde sevmediğiniz bir yanınız varsa ve siz bundan kurtulmak istiyorsanız en iyi yol öyle bir yanınız olduğunu kabul etmektir.

  • Vücudunuzu Olduğu Gibi Kabul Edin

Kendinizle kavga etmeyin, kendinizle barışık olun, kendinize değer verin ve sevin.

Jon Gabriel kitabının kalan bölümlerinde besinleri sağlıklı bir şekilde almamız için bize bazı ip uçları veriyor. Bir şeyi sadece bedenimize veriyor olmamız onun hücrelere gideceği anlamına gelmez. Bugün bir çok yiyeceğin besin değeri yok ya da çok düşük düzeyde. Onun için ne kadar yersek yiyelim maalesef gerçek anlamda beslenemiyoruz.

Vücudumuzun temel ihtiyaçlarından olan Omega 3 için keten tohumu yağı, taze balık, organik et ve süt ürünleri öneriliyor. Karbonhidrat ihtiyacı için ise filizlenmiş tahıl ekmekleri, ev yapımı ekmekleri, organik, buğdaysız, glutensiz ekmekler ya da tam buğday ekmekleri tavsiye ediliyor. Son olarak protein ihtiyacımız için peyniraltı suyu proteini, çiğ kuruyemiş ve tohumları, organik yumurta ve süt ürünleri tüketmemiz önemle tavsiye ediliyor.

Servet Sağlam