Rehberlik Eden Duygular

Admin tarafından tarihinde yayınlandı


Birsen Eker | Yazar | @yazar_birseneker

“Duygular, susturulmak için değil, duyulmak için var. Her çocuk kendi iç sesini duymayı hak eder. Ve biz yetişkinler, eğer dikkatle dinlersek, onların ne kadar bilge olduklarını fark ederiz. Koçluk, o bilgelikle yan yana yürümeye cesaret etmektir.”

Her duygunun bize anlatmak istediği bir şey var. Bazen bir kırgınlık, aslında görülme arzusudur. Bazen öfke, sınırlarımızın ihlal edildiğini haykırır. Bazen de sessizlik… en çok konuşmak istediğimiz anların içimizde sıkışıp kaldığını fısıldar. Duygular yolumuzu şaşırttığında değil, aslında bize yön vermek istediğinde gelir. Biz yetişkinler bu yönü çoğu zaman ıskalarız. Oysa çocuklar… onlar bu rehberliği tüm açıklığıyla yaşar.

Geçtiğimiz aylarda sekiz yaşında bir çocukla yaptığım görüşmede şöyle dedi: “Annem üzülmesin diye ona bazı şeyleri söylemiyorum.” Durduk. Beraberce o cümlenin içine baktık. Ne çok şey gizliydi içinde… Sadece duygularını değil, annesinin duygularını da taşıyan bir çocuk vardı karşımda. Ona “Bunu hissetmen çok anlaşılır, ne iyi ki buradasın ve bunu söyledin” dedim. Gözleri doldu. O an, duyulmanın ne kadar iyileştirici olduğunu bir kez daha gördüm.

Çocuklar, duygularını bastırmayı değil, anlamayı öğrenirse hayata daha güçlü tutunurlar. Bizim görevimiz ise onlara bu dili öğretmek değil; bu dili konuşabilmeleri için alan açmak. Ne hissettiğini tarifleyemeyen bir çocuğun önüne kurallar koymak kolaydır. Ama duygusunu anlayan bir çocuğun yanında sessizce durmak… işte asıl cesaret orada başlar. Çünkü koçluk, en çok da susabilme sanatıdır.

Bir başka seansta, öfkesini kontrol edemediği için kendini “kötü çocuk” olarak tanımlayan on bir yaşındaki bir çocuğa, “Öfke kötü değildir. Ama bize neye ihtiyacımız olduğunu gösteren bir işarettir” dedim. Sustum. Düşündü. Sonra “Aslında babamla daha çok vakit geçirmek istiyorum” dedi. Öfkenin altındaki incinmişliğe dokunduğumuzda, davranışlar değil, ilişkiler dönüşmeye başlıyor. İşte koçluk burada nefes alıyor.

Çocuklarla çalışan biri olarak, her buluşmada şunu tekrar tekrar öğreniyorum: Onlar bizim öğrettiklerimizle değil, onlara nasıl hissettirdiğimizle büyüyorlar. Onlara hissetme hakkı tanıdıkça, kendilerini tanımaya başlıyorlar. Ağlayabilen çocuk, kendini ifade edebilir. Öfkesini tanıyabilen çocuk, sınır koyabilir. Kırıldığını bilen çocuk, onarmayı öğrenir. Bizse onların yanında; yargılamadan, düzeltmeden, sadece “orada olarak” şefkatle eşlik ederiz.

Duygusal farkındalık bir öğreti değil, bir aynadır. Biz ne kadar sakince durabilirsek, çocuk da o kadar yansımasını görür. Bu yüzden, her koçluk anı bir davettir: Kendine yaklaş, kendini tanı, duygunu duy. Ve bu duygudan bir yön doğsun.

Duygular, susturulmak için değil, duyulmak için var. Her çocuk kendi iç sesini duymayı hak eder. Ve biz yetişkinler, eğer dikkatle dinlersek, onların ne kadar bilge olduklarını fark ederiz. Koçluk, o bilgelikle yan yana yürümeye cesaret etmektir.

Birsen Eker | Yazar | @yazar_birseneker



0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar yer tutucu