Ben oyuncak alabilir miyim?

Admin tarafından tarihinde yayınlandı

Dile Benden Ne Dilersen

Zeynep Kalaycı Çanakçıoğlu, Profesyonel Koç

“Sevgi, acıları tatlıya çeker, tatlılaştırır./ Çünkü sevgilerin aslı, doğru yola götürmedir.”

– Mevlana

Merhaba sevgili dostlar;

Hepimizi derin üzüntü ve yasa boğan deprem ile sarsıldık. Derin acılar yaşadık yaşıyoruz. Derin yaralar aldık. İnanıyorum ki bu zor günleri acılarımızı paylaşarak, yaralarımızı sararak, birbirimizin yanında olmaya devam ederek aşacağız.

Antalya Olimpos’ ta yaşıyorum. Depremden altı gün sonra depremzede canlarımız buradaki otel ve pansiyonlara yerleştirilmeye başladı. Sizlerle burada yaşadıklarımdan kısaca bahsedip (tamamı kitaplara sığmaz) depreme farklı bir açıdan bakmak istedim.

Misafirlerimizin geldiğini duyunca çok sevinmiş ve heyecanlanmıştım. Sıcak bir oda da kalabilecekler, sıcak yemek yiyebilecekler, sıcak giysileri olacak üşümeyeceklerdi. (bu imkanlar tüm deprem bölgesindeki canlar için olsaydı) Acılarını paylaşabilecek, yaralarını bir nebze de olsa sarabilecektik. Yalnız olmadıklarını söyleyip kucaklayabilecektik.

Burada hepimiz seferber olmuştuk, farklı illerden gelen yüzlerce misafirimiz vardı. Yüzlerce acı, yüzlerce korku, yüzlerce umutsuzluk ve çaresizlik vardı. Öyle büyüktü ki nasıl teselli olacak, nasıl düzelecek nasıl dinecek bu acı diye düşündüm. Evladını, ailesini, evini, sevdiklerini, işini, aşını, dostunu, arkadaşını, anılarını, geçmişini, yaşadığı şehri kaybetmiş bu kadar can nasıl bu acılara dayanacak, nasıl sarılacak, bir an ümitsizliğe kapıldım ama Allah’a olan inancımdan biliyorum ki, sabrını da verecek, gücünü de verecek. Kolay olmayacak belki ama zamanla bu acılar küllenecek, bu yaralar sarılacak ve şunu da biliyorum ki yüreklerde bu acıların, bu yaraların izleri hep olacak ve unutulmayacak. Ekranlardan izliyoruz içimiz yanıyor ama burada yaşayarak bu acılara canlı şahit olmak daha da içini yakıyor insanın. Deprem bölgelerinde şu anda yaşananların ekranda gördüklerimizden çok daha vahim, çok daha büyük acıların yaşandığını gösteriyor. Öyle bir büyük olsam, kollarım öyle bir uzun olsa her birini kucaklasam! Hepsini yüreğimde hissediyorum.

Acılar paylaşıldıkça külleniyor, yürekteki ateş gözyaşlarıyla sönmeye başlıyor, bir kez daha şahit oldum ki birbirimize ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız var. Birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var. Onlarında buna ihtiyacı vardı. Ellerinin tutulmaya, yüreklerinin sevilmeye ihtiyacı vardı. Soru sormadan sessizce dinlenilmeye, acılarını gözyaşlarıyla yıkamaya ihtiyacı vardı.

Hatay’dan gelen bir Can’ımız vardı, ayakta duracak hali yok, konuşmuyor, ağlıyor, yemiyor; perişan bir haldeydi, acısının çok büyük olduğu belliydi. Yanına gidip oturdum, ellerini tutup hiçbir şey söylemeden sessizce oturdum. Her fırsatta gidiyordum. İkinci gün ellerimi ellerimi sıkı sıkı tutmaya başladı. Üçüncü gün sarıldım, O’da bana sarıldı ve ağlamaya başladı, birlikte ağladık, acısı çok büyüktü, anlatamıyordu. Ertesi gün yine yanına oturdum sarıldım, yanındayım dedim bir süre öylece kaldık sonra konuşmaya başladı; ailesinden sekiz kişi kaybetmişti ve evini herşeyini…Adıyaman’ dan yeni gelen bir Can’ımız var ailesinde 25 kişi kaybetmiş tüm ailesi, evi, herşeyi enkaz altında kalmış. Bunlar burada tanıdığım şahit olduğum sadece iki Can… Soruyorum sizlere hangi kelimelerle teselli edebilirsiniz? Sözün bittiği yer!

Bu kadar acının içinde güzelliklerde var. Çocuklar.!

Sizi neşeyle, sevgiyle, umutla tanıştırmak istiyorum.. ESİLA

İlk günlerdi, misafirlerimizin ihtiyaçlarını hazırlayıp veriyorduk. Gelen yardımlar yetersizdi öncesinde bir yardım gelmemişti, tüm ihtiyaçları karşılayamıyor, bazılarına hiçbir şey veremiyorduk. Üzerlerinde olan giysilerle gelmişler bazıları depremde evlerinden çıktıklarında üstlerinde ne varsa onlarla duruyorlardı. Kiminin ayağında ayakkabı yok terlikle dolaşıyor, kimini üzerinde montu yoktu. Elimizde olanlar uymuyordu, bazı yaş gruplarında hiçbir şeyimiz yoktu uydurmaya çalışıyorduk. Öyle üzgün öyle çaresizdim ki evet temin edilecekti, bir taraftan eksiklerin listesini hazırlıyor alınması için veriyorduk, ilk günlerde kendi imkanlarımızla karşılamaya çalışıyorduk. Her gün yeni misafirlerimiz gelmeye devam ediyordu, yüzlerce kişi vardı yetişemiyorduk. Öyle üzgün öyle kötü durumdaydım ki onları boş göndermek çok ağırıma gidiyordu. Tam bu çaresizliğimin içinde bir ses yankılandı kulaklarımda;

Ben oyuncak alabilir miyim?

Bir an öylece kalmıştım, başımı çevirdiğimde, iri iri siyah gözleriyle bana bakan, uzun dalgalı saçları dağılmış, montu omuzlarından aşağıya düşmüş 4-5 yaşlarında bir kız çocuğuyla göz göze geldik. Sanki her şey donmuş, kocaman boşlukta sadece ikimiz vardık. İçimi bir sevinç kaplamıştı. Yanına gittim tanıştık.. ESİLA Melek misin Esila? Evet Meleksinnn… Oyuncakların olduğu bir poşette gördüğü pembe bebeği istiyordu. Hemen verdim dünyalar onun olmuştu, öyle mutlu oldu ki gözlerinin içi ışıl ışıl dı. Üzerindeki montu biraz büyüktü, alt eşofmanı da büyüktü aşağı düşüyordu, bir eliyle yukarıya çekiyordu, ayağındaki çizmeler çok büyük ve ters giymişti ama hiç umurunda değildi, oyuncak istiyordu. Ne güzelsin Esila..Negüzel çocuk olmak! Yaşadıkları korku ve travmalara inat bu kadar neşeli mutlu oyunlar oynamak. Ne güzel çocuk olmak.

Duam ve dileğim o ki bu yaşadıkları korku ve travmalar küçücük yüreklerinden, bilinçaltı kayıtlarından, tüm hücrelerinden silinsin, her zaman böyle neşeli, mutlu, sevgi dolu olsunlar.

Bu pansiyonda 25 çocuğumuz vardı, onlar için oyun alanı oluşturduk içini her türlü oyuncak, kitap, puzzle, boyama kitapları, oyun hamurlarıyla doldurduk ve her gün onlar için oyun atölyeleri ve etkinlikler düzenlendi, günleri dolu dolu oyunlarla geçti. Deprem bölgelerindeki tüm çocukları buraya alabilseydik herşeye inat hayatı oyun olarak oynayabilseydik, ne çok isterdim. Kollarım tüm dünyayı kucaklayacak kadar büyük olsaydı dünyadaki tüm çocukları kucaklayabilseydim, dünya sadece sevgi olsaydı…Sizleri hiç unutmayacağım. Elimi tutan minik ellerinizi, gülüşünüzü, neşe dolu yüzlerinizi, sevgi dolu bakışlarınızı, sıcacık sarılmanızı, sizlerle geçirdiğim her anı her zaman hatırlayacağım. Hepinizi çokkk seviyorum.

Buradaki misafirlerimizi güzel günlerde buluşmak üzere memleketlerine yolcu etmeye başladık, hayata tutunmak yeniden başlamak için geri dönüyorlar, her ailemiz kendilerinde yeniden başlama gücünü bulana kadar onları misafir etmeye devam edeceğiz.

Olimpos’ta 8 işletme doluydu ve yaklaşık 1200-1300 kişi misafirimiz oldu. Burada gönüllerini, otel ve pansiyonlarını açan tüm işletme sahiplerine yürekten teşekkür ediyorum, hiçbir karşılık olmadan bir aydır her türlü imkanı sağlıyorlar. Ayrıca tüm Olimpos halkına, burada yaşayan tüm dostlara gönül dolusu teşekkür ediyorum. Ayrıca yurtdışında yaşayan tüm Can’larımıza ve diğer ülkelerden gelen yardım ve destekler içinde oradaki Can’larada gönülden teşekkür ediyorum. Hepimiz seferber olduk, kendi imkanlarımızla ve gönül dostlarının destekleriyle ağırladık misafirlerimizi, 8 ayrı yere bölündük, yetişemediğimizde birbirimize destek olduk başardık çok şükür.

Ne güzel bir olmak, beraber olmak, tek yürek olmak. İşte herbirimizin damarlarımızdaki kanda her hücremizde var bu duygu ve ve biz bu duyguyla, bir olarak, beraber olarak, tek yürek olarak küllerimizden yeniden doğacağız. Hem de öyle doğacağız ki Güneş gibi tüm dünyayı aydınlatacağız. Canım Ülkem, Canım Vatanım, tüm Canlar, herbirinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum, hepinizi hepimizi çok çok seviyorum.

Her birimizin yüreğinde oldu bu deprem, çok şiddetli sarsıldık, kaybımız büyüktü, acımızda öyle. Peki kendi iç alemimizde yaşadığımız deprem? Biz de neleri yıktı, bizlere farklı bir mesajı olabilir mi? Hiç bu açıdan düşündük mü? İçimizi yakan acıyla hepimiz seferber olduk, sevgiyi, şefkati, merhameti, paylaşmayı, yardımlaşmayı, cesareti, metaneti, sağduyuyu, güveni, bir olmayı, biz olmayı, hatırlattı bize. Evet hepimizin yüreğinde de oldu bu deprem, öyle ki kalbimizin etrafına hırs, öfke, kızgınlık, bencillik, yargılama, kıskançlık tuğlalarıyla ördüğümüz duvarlarımız yıkıldı. Bu enkazdan kalbimizin, özümüzün ışığı sızmaya başladı. Koşulsuz sevginin ışığı.. Hiçbir karşılık beklemeden, yargılamadan, iyi-kötü, güzel-çirkin, zengin-fakir, makam, mevkii demeden sadece sevgiyle sarıldık. Canımızı, gücümüzü, zamanımızı, paramızı, emeğimizi hiç düşünmeden paylaştık. Hayatın, insan olmanın anlamı bu değil mi? Nerede unuttuk onu? Nerede bıraktık? Kendimize, özümüze ulaşmanın yolu koşulsuz sevgiden, affetmekten, paylaşmaktan, yardım etmekten ve yargılamamaktan geçiyor öyle değil mi? Kendimizden, özümüzden o kadar çok uzaklaştık ki, bu deprem kendimize

gelmemiz, uyanmamız için bizi bu kadar sarsmış olabilir mi? Bu sözlerim bizler için.. Gözlerimizi kapatalım, kendimizi güzelliğin, sevginin, iyiliğin, hoşgörünün, birliğin, barışın olduğu muhteşem bir dünyada yaşadığımızı hayal edelim, kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Bunun olabilmesi için neye ihtiyacınız var? Şimdi bazı dostlar bunun hayalini bile kuramamış bana ‘’sen bu dünyada yaşamıyorsun herhalde, böyle bir dünya yok, imkansız’’ diyebilir. Unutmayalım ki neyi düşünürsek onu çoğaltırız, neyi çoğaltırsak zıddı gölgede kalır. Güzellikleri, sevgiyi çoğalttığımız bir dünya olsun diyorum ve Mesnevi’den bir beyitle kapatıyorum;

Sevgi, acıları tatlıya çeker, tatlılaştırır.

Çünkü sevgilerin aslı, doğru yola götürmedir.

Zeynep Kalaycı Çanakçıoğlu

Profesyonel Koç

Kru Coaching Magazine, 2023 Nisan sayısında yayınlandı.