Koçluk Psikolojisi Nedir?

Admin tarafından tarihinde yayınlandı

“Son yıllarda koçluk uygulamalarını psikoloji biliminin içine alan yeni bir bilim dalı gelişiyor. “Koçluk Psikolojisi” (Coaching Psychology) olarak adlandırılan bu bilim dalında çeşitli psikoloji teorileri ve kavramlarının koçluk pratiklerine uygulanması üzerinde durulmakta.”

HASİBE SAĞLAM, MYK Belgeli Profesyonel Koç-PCC

Koçluk uygulamaları her ne kadar büyük ölçüde psikoloji biliminden yararlanmakta ise de dünyanın birçok yerinde Psikologlar, Koçluk mesleğine ve uygulamalarına genellikle mesafeli bakıyorlar. Bununla birlikte son yıllarda koçluk uygulamalarını psikoloji biliminin içine alan yeni bir bilim dalı gelişmekte olduğunu da görüyoruz.

“Koçluk Psikolojisi” (Coaching Psychology) olarak adlandırılan bu bilim dalında çeşitli psikoloji teorileri ve kavramlarının koçluğa pratiklerine uygulanması üzerinde durulmakta. Günümüzde de birçok koçluk ekolü önemli ölçüde bu psikoloji teorileri ile kendilerini adlandırıyor. Gestalt Koçluğu, Adler Koçluğu, Ericson Koçluğu, Jungian Koçluk gibi koçluk ekolleri köklerini bu psikoloji teorilerinden alıyor. Genel anlamda ise Koçluk Psikolojisi hümanist psikoloji, pozitif psikoloji, öğrenme teorisi ve sosyal psikoloji gibi çeşitli psikolojik alanlardaki teorilerden etkilenmektedir.

Koçluk Psikolojisi dersleri ilk kez 2000 yılında Sidney Üniversitesinde verilmeye başlandı. Koçluk Psikolojisinin amacı bilimsel araştırmalarla kanıta dayalı yöntemler kullanarak bireylerde, ekiplerde ve organizasyonlarda performansı, kendini gerçekleştirmeyi, başarıyı ve refahı arttırmak olarak tanımlanıyor.

Koçluk Psikoloji Bilim Dalının Gelişimi

Koçluk psikolojisi resmi olarak psikoloji bilimin alt disiplini olarak 2000 yılında Sidney Üniversitesi’nde ilk “koçluk psikolojisi” dersinin verilmesiyle başladı. O zamandan bu yana, koçluk psikolojisine adanmış eğitim ve araştırma toplulukları oluşturulmakta, hakemli dergilerde koçluk psikolojisi üzerine araştırmalar yayınlamakta.

Aslında Psikoloji teorilerinin koçluk pratiğine ilk uygulamalarının izinin 1920’lere kadar gittiğini görmek mümkün. Amerikan spor psikolojisinin kurucusu olarak kabul edilen Coleman Griffith 1926’da, “Koçluk Psikolojisi: Psikoloji Açısından Koçluk Yöntemleri Üzerine Bir Çalışma”yı yayınladı. Futbol ve basketbol takımları üzerinde yapılan gözlemlere dayanarak Griffith, bu çalışmasında seyirci etkileri, antrenörlük sorunları, öğrenme ilkeleri gibi antrenörlüğün çok çeşitli yönlerini tartışmıştı.

Griffith’den sonra Koçluk Psikolojisi üzerine daha fazla metin ortaya çıkmaya başladı. “Koçluk Psikolojisi” teriminin geçtiği ilk kitap ise Curtiss Gaylord’un 1967’de yayınlanan “Modern Koçluk Psikolojisi” kitabı oldu. 1976 yılına gelindiğinde Harward Üniversitesi Tenis Takımının koçu Tim Gallwey çığır açıcı kitabı “The Inner Game of Tennis” kitabını yayınladı. Gallwey bu kitapta zihinsel odağı ve konsantrasyonu geliştirmeye yönelik pratik bilgiler ve teknikler sunuyordu. Gallwey’in kitabından ve çalışmalarından etkilenen eski otomobil yarışçısı John Withmore İngiltere’de GROW modelini ortaya koyarak spordaki koçluk becerilerinin iş dünyasında da uygulanabileceğini gösterdi ve Koçluğun baş ucu kitaplarından biri olan “Performans İçin Koçluk” kitabını yayımladı.

Amerika’da ve Avrupa’da koçluk alanındaki gelişmeler hızla yayılırken modern Koçluk Psikolojisi resmi olarak ilk kez ancak 2000 yılında Avustralya Sidney Üniversitesi’nden Anthony Grant tarafından gündeme getirildi. Grant “Koçluk Psikolojisi” çalışma birimini uygulamaya koyarak doktora çalışmalarına ve Koçluk Psikolojisini kanıta dayalı bir disiplin olarak kurmak için daha ileri araştırmalara zemin hazırladı.

2006 yılında Avustralya Psikoloji Derneği (APS), Koçluk Psikolojisi İlgi Grubunu (IGCP) kuran bir konferans düzenlemeye başladı. Diğer taraftan Avustralya dışında, İngiliz Psikoloji Derneği’nden (BPS) Stephen Palmer, Koçluk Psikolojisi Özel Grubunu (SGCP) kurdu. Hem IGCP hem de SGCP, koçluk psikologları arasında ilgili araştırma ve deneyimlerin paylaşılacağı bir platform sağlayarak koçluk psikolojisi mesleğini teori ve uygulama açısından daha da ileri götürmeyi amaçladılar.

Sonraki yıllarda Avrupa, Orta Doğu ve Güney Afrika’da koçluk psikolojisine adanmış uluslararası topluluklar da ortaya çıktı. 18 Aralık 2006’ya gelindiğinde ise, alanın uluslararası gelişimini desteklemek amacıyla Uluslararası Koçluk Psikolojisi Derneği (ISCP) kuruldu.

Şu anda, koçluk psikolojisi üzerine literatüre ve araştırmalara adanmış çok sayıda hakemli dergi bulunmakta. Örneğin Koçluk Psikoloğu Dergisi 2005’ten beri SGCP tarafından yayınlanmaktadır. IGCP ve IGCP ise Uluslararası Koçluk Psikolojisi İncelemesini 2006’dan beri ortaklaşa yayınlıyor. Yine Uluslararası Koçluk Psikolojisi dergisi de 2009’dan beri Uluslararası Koçluk Psikolojisi Derneği tarafından yayınlanan akademik bir dergi olarak karşımıza çıkıyor.

Koçluk Psikolojisi’nin Kökenleri

Koçluk Psikolojisi’nin kökenleri hümanist psikoloji, pozitif psikoloji, öğrenme teorisi ve sosyal psikoloji gibi çeşitli psikolojik alanlardaki teorilere dayanmaktadır. Özellikle Hümanist Psikoloji ve Pozitif Psikoloji teorilerinin Koçluk Psikolojisi üzerinde çok büyük etkisi bulunmaktadır.

Hümanist Psikoloji’nin Koçluk Üzerindeki Etkileri

Hümanist Koçluk Psikolojisi de Hümanist Psikolojiden aldığı ilhamla insanın kendini gerçekleştirme eğilimi içinde olduğunu kabul eden ortak görüşü paylaşmaktadır.

Bu görüşe göre tüm insanlar fırsat verildiği takdirde kendini geliştirme ve gerçekleştirme kapasitesine sahiptir. Koçluk Psikolojisi bu gelişime kişinin hayatındaki somut olumlu değişikliklerden oluşan bir süreç olarak bakmaktadır. Ayrıca, bu büyüme süreci hem danışan hem de kendini gerçekleştirme kolaylaştırıcısı olan koç tarafından gerçekleştirilebilecek bir süreç olarak görülmektedir.

Kendini gerçekleştirme (Self-Realization), Batı felsefesi, psikolojisi ve ruhsal öğretilerinde olduğu kadar Doğu ruhsal öğretilerinde de kullanılan eski bir terimdir. Batı dünyasında bu kavramı ilk kullanan Hümanist Psikolojinin temellerini oluşturan Carl Jung olmuştıur.

Abrham Maslow ise bu kavramı daha da geliştirmiş ve ihtiyaçlar hierarşisi teorisi içine almıştır. Maslow kendini gerçekleştirme sürecindeki kişilerin bazı nitelikleri arasında şunları saymaktadır:

  • Gerçekliğe yönelik gelişmiş bir algı ve onunla daha rahat temas kurabilmek,
  • Benlik, öteki ve doğayı kabullenmek,
  • Davranışlarda kendiliğindenlik,
  • Sorunları ego merkezciliği dışında cözümlemeye çalışmak,
  • Kargaşaların üstünde kalabilecek şekilde kendisini tecrit edebilmek,
  • Fiziksel ve sosyal çevreden göreceli bağımsızlık,
  • Eksiklik motivasyonundan ziyade büyüme motivasyonuyla hareket edebilmek,
  • Başkalarının gözünde önemsiz olan hayatın bazı unsurlarını takdirle, huşuyla hatta bazen coşku/vecd ile karşılamak.

Hümanist psikolojide kendi varoluşunu yaşamayı becerebilen ya da başka bir deyişle kendini gerçekleştirmeyi becerebilen insanların şu temel nitelikleri paylaştıkları söylenebilir:

  • İç ve dış gerçekliği dolaysız algılama ve kavrama yeteneği,
  • Engelleme, yoksunluk ve baskılara karşı direnme gücü anlamında gelişmiş bir benlik (ego gücü).
  • Farklılıklara tolerans anlamında hoşgörü ve değerler dünyasındaki geniş esneklik.
  • Mizah ve nükte ile gerçeklere yaklaşma.
  • Doruk deneyimlere ve coşkulu yaşantılara yatkınlık.

Carl Rogers’ın kişi merkezli terapisinde danışan-terapist ilişkisi, gelişimi kolaylaştırmada anahtar bir unsurdur. Bu nedenle kolaylaştırıcı (koç/psikolg) ile danışan (öğrenen) arasındaki ilişki çok önemlidir. Rogers özellikle iyi bir koç/psikolg-danışan ilişkisinde üç temel nitelik belirlemiştir. Gerçeklik, güven ve empatik anlayış. Ayrıca danışan üzerinde çalışmak ile danışanla çalışmak arasında önemli bir ayrım yapılmaktadır. Bir koç/psikolog, danışanının deneyimlerini anlamak ve gelişimi teşvik eden seçimler yapmak için danışanla işbirliği içinde olmaya ve aktif olarak etkileşime girmeye istekli olmalıdır. Bu başarıldığında koç/psikolog-danışan ilişkisi aktif bir ortaklığa dönüşecektir.

Ayrıca Rogers’a göre danışanda gelişim, koşulsuz olumlu saygıyla sağlanır. Koçların/psikologların danışanlarının deneyimlerini ve bakış açılarını anlayabilmek için onlarla empati kurması gerekir. Bunu başarmak için koçun danışanını yalnızca entelektüel düzeyde değil aynı zamanda duygusal düzeyde de anlayabilmesi gerekir. Empatinin yanı sıra, koçların danışanlarını gerçekte oldukları gibi kabul edebilmeleri önemlidir, çünkü bireylerin kendilerini gerçekleştirebilmeleri için “gerçek benlikleri”nde değerli olduklarını hissetmeleri gerekir.

Pozitif Psikoloji’nin Koçluk Üzerindeki Etkileri

Pozitif psikoloji insanların, grupların ve kurumların en iyi şekilde işleyişine katkıda bulunan koşulları inceleyen bir psikoloji dalı olarak görülmeketdir. Pozitif Psikoloji kavramı ilkez, 1998 yılında Martin Seligman’ın Amerikan Psikoloji Derneği’nin başkanı olarak görev yaptığı dönemde tema olarak bu konuyu seçmesiyle gündeme geldi.

Poztif psikoloji teorisi bir anlamda, zihinsel ve ruhsal rahatsızlıklara odaklanma eğiliminde olan ve uyumsuz davranışları ve olumsuz düşünmeyi vurgulayan geçmiş uygulamalara karşı bir tepkidir denilebilir. Bu teori Abraham Maslow, Rollo May ve Carl Rogers’ın mutluluk, esenlik ve amaca vurgu yapmayı teşvik eden hümanist hareketi üzerine inşa edilmiştir.

Pozitif psikologlar mutluluğa ve öznel iyi oluşa katkıda bulunabilecek bir dizi faktör önermektedir; örneğin: eşle, aileyle, arkadaşlarla, meslektaşlarla ve daha geniş sosyal ağlarla bağlı olmak; kulüplere veya sosyal kuruluşlara üye olmak; fiziksel egzersiz ve meditasyon yapmak. Manevi uygulama ve dini bağlılık da, öznel refahın artması için başka bir olası kaynak olarak görülmektedir.

Duyguların yanı sıra, aktiviteye tam katılım da kişinin performansını en üst düzeye çıkarmada önemli bir faktör olarak görülmektedir. Mihaly Csikszentmihalyi bir göreve maksimum düzeyde katılımı “akış” olarak tanımlıyor. Başka bir deyişle akışı deneyimleyen birey artık farklı bir “bölgededir” bu bölge birey için mutluluk ve haz bölgesidir. Csíkszentmihályi ufuk açıcı çalışması “Akış: Optimal Deneyimin Psikolojisi”nde, insanların akış halindeyken, yani bir aktiviteye ya da duruma tamamen konsantre olma veya tamamen kendini kaptırma durumundayken en mutlu oldukları teorisinin ileri sürmüştür. Akış anı, insanların bir faaliyetteyken başka hiçbir şeyin önemi olmadığı bir durumdur. Bu, kişinin yaptığı işe tamamen daldığı optimal bir içsel motivasyon durumu olup herkesin zaman zaman yaşadığı, büyük bir kendini kaptırma hali, meşguliyet, tatmin ve beceri duygusuyla karakterize edilen ve geçici kaygıların genellikle göz ardı edildiği bir duygu durumudur.

Koçlar da akışı teşvik eden bir ortamın oluşturulmasında bir kolaylaştırıcı olarak önemli rol oynayabilirler. Bu öncelikle, açık ve tutarlı hedefler belirleme yoluyla başarılabilir. Danışan açısından çok kolay veya çok zor olan görevler hedefe ulaşmayı engelleyebileceğinden dolayı zorluklarla beceriler arasında bir denge kurulmasına da yardımcı olurlar.

Öğrenme Teorisi’nin Koçluk Üzerine Etkileri

Amerikalı Psikolog B. F. Skinner’e göre Öğrenme Teorisinde edimsel koşullanma öğrenmeyi pekiştirme ve cezalandırmayı içeren bir süreçtir. Koçlar da, motivasyon sözcükleri ve görseller gibi pekiştirmeler yoluyla her zaman sağlıklı ve üretken davranışları güçlendirmeye teşvik edebilirler. İçsel motivasyon performansın iyileştirilmesinde ve hedefe yönelik eylemi teşvik etmede de büyük bir rol oynar. Ceza, danışanları istenen davranışlara yönlendirebilse de, performans, kaygı ve koça karşı kızgınlık gibi yersiz yan etkiler nedeniyle engellenebilir.

David A. Kolb’un deneyimsel öğrenme teorisi, bireylerin deneyimleri yoluyla öğrendiklerini öne sürmektedir. Deneyimsel öğrenme, öz düşünme, öz değerlendirme ve eylemle kolaylaştırılır. Koçlar, danışanlarının çeşitli olay ve durumlarda düşüncelerini ve duygularını analiz ettiği “koçluk günlükleri” aracılığıyla deneyimlerin eleştirel bir şekilde öz yansımasını teşvik edebilir. Bu, danışanların kendi inançlarını, tutumlarını ve davranışlarını incelemelerine ve bunlara meydan okumalarına yardımcı olur. Bundan elde edilen içgörü, danışanların kendi deneyimlerine dayalı olarak daha fazla kişisel gelişim ve artan performans için bir eylem planı geliştirdikleri dönüştürücü öğrenmeye yardımcı olur.

Lev Vygotsky ise, eğitim psikolojisinde Yakınsal Gelişim Bölgesi (ZPD) kavramını ortaya attı. Bu teoriye göre bir öğrencinin desteksiz yapabilecekleri ile destekle bile yapamayacakları arasındaki boşluğu Yakınsal Gelişim Bölgesi temsil eder. Bu alan, öğrencinin yalnızca bir öğretmenin veya daha fazla bilgiye veya uzmanlığa sahip bir başaksını desteğiyle performans gösterebildiği aralıktır. Koçlar da, danışanlarına Yakınsal Gelişim Bölgesi (ZPD) içerisinde ne çok kolay ne de çok zorlayıcı aktiviteler sağlayarak etkili öğrenmeyi kolaylaştırabilirler.

Koçluk Psikolojisini etkileyen diğer bir teori ise Sosyal Öğrenme Teorisidir. Bu teoriye göre öğrenme süreci öğrencilerin yeni davranışları başkalarını gözlemleyerek taklit ederek edinilebileceği bir süreçtir. Albert Bandura’ya göre gözlemsel öğrenme, bireylerin etraflarındaki model insanlardan öğrenmesiyle gerçekleşir. Koçlar danışanlarının modellerinin farkında olmalıdır çünkü bu onların tutum ve davranışlarını şekillendiren önemli etkenlerden biridir.

Gestalt Teorisi’nin Koçluk Üzerine Etkileri

Gestalt teorisi, insanların çevremizdeki olayları kişisel fikir, inanç ve deneyimlerine uygun şekilde algıladıklarını açıklar. Gestalt psikolojisi yalnızca bireysel bileşenlerin değil, tüm kalıpların ve konfigürasyonların işlenmesini vurgulayan bir algı teorisidir. Gestalt psikolojisi sıklıkla “Bütün, parçaların toplamından büyüktür” sözüyle ilişkilendirilir. Dolaysıyla Gestalt teorisinde bilgi, farklı parçalardan ziyade bir bütün olarak algılanır. Gestalt psikolojisi kişilerarası etki ve uyum gibi sosyal psikolojideki kavramları, sosyal etkileşimlerin danışanların düşünce, performans ve davranışını şekillendirmede oynadığı güçlü rolü vurgular.

HASİBE SAĞLAM



0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir