Değişimin Doğası

Admin tarafından tarihinde yayınlandı

‘’Bir ceviz kabuğunda hapsolabilir ve kendimi sonsuz uzayın bir kralı sayabilirdim.’’

Shakespeare

(Hamlet, 2. Perde, Sahne 2)

İbrahim Sümer, Quantum Activist

Doğa sonsuz sayıda istasyonu olan bir radyo bandı gibidir. Şu anda tecrübe edinmekte olduğunuz gerçek, banttaki tek bir istasyondur, bu kanalda ayarlı kaldığınız sürecede tamamıyla ikna edicidir, ancak aynı zamanda diğer taraflarda kalan başka seçenekleri de maskelemektedir.

‘’Bir ceviz kabuğunda hapsolabilir ve kendimi sonsuz uzayın bir kralı sayabilirdim.’’

Shakespeare (Hamlet, 2. Perde, Sahne 2) Kimbilir, belki de Hamlet, biz insanlar fiziksel olarak ne kadar kısıtlanmış sadece karabasanların izin verdiği- yerlere cesurca gitmekte özgür olduğunu anlatmak istiyordur.

Evren, gerçekte sonsuz mu yoksa sadece çok mu büyük? Ayrıca ölümsüz mü yoksa sadece uzun ömürlü mü? Sonlu beyinlerimiz, sonsuz bir uzayı nasıl kavrayabilir? Buna çaba göstermemiz bile bizim için küstahlık olmaz mı? Klasik mitolojide insanların kullanması için, ateşi Zeus’tan çalan ve cüretinin bedeli

olarak bir kayaya zincirlenerek bir kartalın ciğerinden parçalar koparmasıyla cezalandırılan Prometheus’un kaderini göze mi alıyoruz?

Ders verici bu hikayeye rağmen, evreni anlamaya çalışmamız gerektiğine inanıyorum. Kozmosu anlama konusunda, özellikle de son birkaç yılda önemli bir ilerleme kaydettik. Henüz elimizde evrenin tam bir konumu yoktur, ancak bununda gerçekleşmesi pek uzak olmayabilir.

Uzay hakkındaki en belirgin şey, sürekli uzanıp gittiğidir. Bu, uzayın derinliklerini araştırmamıza olanak tanıyan Hubble Teleskopu gibi modern araçlarla kanıtlandı. Gördüğümüz şey, çeşitli şekil ve boyutlarda milyarlarca, milyarlarca galaksidir. Her bir galaksi sayısız yıldız içeriyor, birçoğunun etrafında da gezegenler bulunuyor. Biz ise Samanyolu spiral galaksisinin dış tarafındaki kollardan birinde bulunan bir yıldızın yörüngesinde dönen bir gezegende yaşıyoruz. Spiral kollarındaki toz, evreni galaksi düzleminde görmemizi engeller; gene de düzlemin her iki tarafında, koni şeklinde, net bir görüş alanımız var. Üstelik uzak galaksilerin yerlerini de belirleyebiliyoruz. Galaksilerin evren boyunca, yerel bazı yoğunlaşmalar ve boşluklar ile yaklaşık olarak eşit biçimde dağıldığını görüyoruz. Ancak, bunun sebebi; onların, bizim ayırt edemeyeceğimiz kadar uzakta ve silik olmalarıdır. Evren, gördüğümüz kadarıyla, uzayda sonsuza dek uzanmaktadır.

Her ne kadar evren, uzaydaki her konumda oldukça aynı görünse de, zaman geçtikçe kesinlikle değişiyor.

Peki, biz Nasıl Değişiyoruz?

Öncelikli soru şudur; İnsan beyni en iyi nasıl öğrenir?

Değişim öğrenme ile gerçekleşir çünkü beyin her yeni uyarıcı, deneyim ve davranışla yeni ağlar oluşturur. Bilim adamları bunun nasıl gerçekleştiğinden tam bir kesinlikle emin değiller, ancak neler olduğu konusunda bazı düşüncelere sahipler:

İlk olarak, beyne bazı uyarıcıların gitmesi işlemi başlatır. Uyarıcı içsel olabileceği gibi (Bir Beyin Fırtınası) yeni bir deneyim ya da karışık bir bulmacayı çözme gibi dışsal bir uyarıcı da olabilir. Daha sonra uyarıcı sınıflandırılır ve birkaç düzeyde işlenir. Son olarak da bellekçe biçimlenir. Bu, belleğin kolayca etkinleştirilebilmesi için parçaların bir düzen içinde yerleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Eğitimciler olarak, temellerini anlamak için zaman ayırmak durumunda olduğumuz süreç buna değer. Bu, bize öğrencilerin nasıl öğrendikleri konusunda yararlı görüş açıları sunabilir.

Beynimizde tahminen yüz milyar civarında nöron, diğer bir deyişle beyin hücresi bulunmaktadır ve tek bir insan beynindeki bu hücrelerin birbirleriyle karşılıklı bağlantılarının sayısı tüm evrendeki atomların sayısından daha fazladır.

İbrahim Sümer

Quantum Activist

Kaynak:

  • 1-) Perfect Health, Deepak Chopra
  • 2-) Ceviz Kabuğundaki Evren, Stephen Hawking
  • 3-) Teaching with the brain in mind, Eric Jensen
  • 4-) The Amazing Brain, Robert Ornstein ve Richard Thompson


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir